Üniversiteler: Köprüden Önce Son Çıkış

Üniversiteler: Köprüden Önce Son Çıkış

Hayat hepimizin mücadele gücünün sınırlarını zorlarken kimimizin nefesi diğerlerinden daha erken tükeniyor. Bu maratonu başarı ile yönetebilmek için yanımızda çeşitli kumanyalarımızın olması şart. Bunların en verimlisi ve bizi en ileriye taşıyacak olanı ise eğitim. 

Günümüzün eğitim sistemleri ne yazık ki hala geçmişin ihtiyaçlarına hizmet edebilmek üzerine tasarlanmış. Sanayi Devrimi’nden sonra değişen dünya sistemi kocaman bir çark olarak işliyor. Eğitim ise hala bu çarka dişli üretiyor. Ancak 2022 yılında artık dünya bambaşka bir boyuta gidiyor. Endüstri 4.0, blockchain teknolojileri, yapay zeka gibi teknoloji harikası sistemler hayatımıza girdi. Biz ise hala okullarda çocuklarımıza yetkinlik kazandırmak şöyle dursun, basit bir arama motoru taraması ile erişebileceği bilgileri vererek yıllar harcıyoruz. Bu sistem bizi ileriye götürmez, geleceğin belirsizlikleri ile mücadele edebilecek donanımda gençler yetiştirmez. Eğitim bir toplum hizmetidir ve o hassasiyet ile yeniden ele alınmalıdır.

21.yüzyılın teknolojisi ile bilgiye erişim artık çok kolay. Bir diğer yandan 21. yüzyılda hayatta kalmak ise bir o kadar zor. Bolca mücadele ve pek çok yetkinlik gerektiriyor. Tarih öncesi dönemlerde ateş yakabilmek ve avcılık bilmek hayatta kalmak için yeterli iken günümüzde şartlar çok daha fazla karışık. Dolayısı ile günümüzün eğitim sistemlerinin yalnızca öğrencilerin bilişsel becerilerini geliştirmeyi ve internetten edinebilecekleri bilgileri onlara aktarmayı hedeflemesinin yeterli olduğunu düşünmüyorum.

Yalnızca bilişsel beceri gelişimine odaklanılan öğrenciler hayatta karşılaştığı zorluklarla baş etmede çok yetersiz kalıyor. Günümüzde pek çok yenilikçi diyebileceğimiz eğitim sistemleri ve iyi uygulamalar bilgi sahibi, sorumlu ve duyarlı öğrenci yetiştirmeyi amaçlamakta. Bu üst üç başlık ise sosyal duygusal beceriler ile desteklendiğinde bütüncül bir öğrenme sağlanabilir. Peki nedir bu sosyal duygusal beceriler ve eğitim sistemlerinde neden temel amaç olarak yer verilmelidir? 

Bilgi önemlidir, ancak bilgiyi kullanmak daha önemlidir. Çünkü sahip olduğun bilgi ile ne yapacağını bilemedikten sonra o bilgiye sahip olmanın da bir anlamı yok. Sahip olunan bu bilgilerin hayata entegre edilebilmesi kritik bir beceri seti gerektirir, bu beceri seti ise sosyal duygusal beceriler olarak adlandırılmaktadır. Bireylerin yaşantılarına uyum sağlaması ve duygularını anlayarak onları yönetebilmesi sosyal duygusal beceri gelişimi ile hedeflenen temel durumdur. Bu kapsamlı kavramın en kapsamlı tanımı Collaborative for Academic Social Emotional Learning (CASEL) tarafından şu şekilde yapılmış; sosyal duygusal öğrenme bireylerin duygularını yönetme, hedefler belirleme, başkaları ile empati kurma, olumlu ilişkiler geliştirme ve sorumlu kararlar almak için gerekli olan bilgi, tutum ve becerileri edinme ve etkili bir şekilde uygulama becerilerinin geliştirilmesini amaçlamaktadır. 

“Big Five” Büyük Beşli Sosyal ve Duygusal Beceriler Modeli sosyal duygusal becerilerin neler olduğunu derlemekte ve bize büyük resmi çizmekte. Bu kuram kişilik özelliklerinin beş temel faktörle açıklanabileceği fikri üzerine şekillenmiş olup bahsedilen kuram altında yer alan kişilik özellikleri şu şekildedir;

  • Başkalarıyla iletişimde olma
    • Enerji
    • Sosyallik
    • Girişkenlik
  • Açık fikirlilik
    • Yaratıcılık
    • Hoş görü
    • Merak
  • İş birliği
    • Güven
    • Empati
    • İş birliği
  • Duygu düzenleme
    • İyimserlik
    • Duygu düzenleme
    • Strese dayanıklılık
  • Görev performansı
    • Sebat
    • Sorumluluk
    • Öz denetim

Bu beceri seti bireylerin hayatla baş edebilmesindeki en büyük yardımcı kuvvetlerdir. Hayatımız boyunca yalnızca bilişsel becerilerimizi kullanarak değil aynı zamanda sosyal ve duygusal olarak oldukça kuvvetli olmamızı gerektirecek pek çok durum ile karşılaşıyoruz. Hayat, içerisinde yaşanılan toplum ve insanlarla iletişim kurmak, çatışmaları çözümleyebilmek, iş birlikleri geliştirmek, kendi duygularını fark edip diğer bireyler ile empati yapabilmek, devam eden sosyal hayat ile uyum içerisinde yaşamak, gündelik sorunları çözümleyebilmek, sorumluluklarının farkında olmak, inisiyatif alabilmek, hedef koyabilmek, cesur ve özgüvenli hareket etmek, yaratıcı olmayı gerektiriyor. 

Var olan K12 eğitim sisteminin öğrencilerin sosyal duygusal becerilerini geliştirmekten uzak olduğu gerçeğinden yola çıkarak bu eksikliğin üniversite öğrencilerinde ne seviyede olduğunu yorumlamak isterim. 

Aslında günümüz üçüncü nesil üniversiteler ataları olan ilk nesil üniversitelerden oldukça farklı bir vizyonda eğitim vermekte. İlk nesil üniversiteler kilisenin öğretilerini halka yaymak için kurulmuş ve akademik camia büyük bir hiyerarşi dünyası olmuştu. Bu hiyerarşik yapı günümüzde değişmemiş de olsa üniversitelerin rolü fazlasıyla değişti. Üçüncü nesil üniversiteler bilginin üretildiği yerlerdir, eğitim faaliyetleri kadar araştırma faaliyetleri de büyük önem taşır. Düşünce, konuşma ve akademik özgürlüğün el ele dolaştığı, kişisel ve toplumsal özgürlüklerin savunulduğu kurumlar olan üçüncü nesil üniversiteler; fark yaratan, hayatının anlam arayışında öğrencilerinin kolaylaştırıcısı olan, inisiyatif alabilen, yaratıcı, cesur ve özgüvenli, tutkulu, kendini tanımış, esnek ve uyum sağlayabilen, topluma katkı yapmanın öneminin farkında, çevre bilinci olan, empati yapabilen, lider ruhlu, kaygılarını yönetebilen, kalıpların dışında ve hayal kurabilen yetişkinler yetiştirmeyi amaçlar. Bu amaçlara hizmet edebilmesi açısından K12 düzeyinde kaliteli bir sosyal duygusal beceri eğitimi gerekir. Aksi halde üniversitenin bunların kazanımı için oldukça geç olduğu düşüncesindeyim.

Üniversite uzmanlık okulu olduğu kadar genel kültür ve hayat okuludur da. Dolayısı ile tamamen bambaşka bir kültüre sahiptir. Ezberci eğitimin kalıplarında sıkışmış gençlerin üniversitedeki ilk yıllarında yaşadıkları şoku ve çoklu uyum problemlerini yıllarca oldukça yakından gözlemlemiş biri olarak söyleyebilirim ki; üniversite sosyal duygusal becerilerin gelişmesi için çok geç. Temel eğitimde bu altyapıyı almamış öğrenciler üniversitedeki ilk ve hatta eğer durumu çözemezlerse tüm üniversite yılları boyunca şu alanlarda çok zorluk çekiyorlar; sorumluluk almak, hedef belirlemek, akranları ve diğer üniversite paydaşları ile iletişim, sosyal hayatlarında kuvvetli uyum sorunları, karar alma, merak etmemeleri, soru sormaktan büyük çekince duymaları, sebat etmekte zorlanmalarından kaynaklı çok hızlı sonuç alma isteği ve akabinde gelen hayal kırıklığı, takım çalışması içerisinde olmaktan rahatsızlık duyma, üniversitenin bağımsız ve bireysel kararlara saygı duyan kültürüne alışamama. Bu ve benzeri pek çok durum sosyal duygusal beceri eksikliğinden kaynaklanıyor. Üniversite yaşamı öğrencilere bu becerilerin gelişmesi için olanaklar elbette sunmakta, ancak faydalanıp faydalanmamak ise artık yetişkin olan öğrencilerin inisiyatifinde. Tüm bu bilgi, görüş ve deneyimlerin ardından; üniversiteler köprüden önce son çıkıştır diyebiliriz. 

 

Bir yanıt yazın