21.yy’ın getirdiği hızlı modern yaşam biçimini simgeleyen McDonald’s; servis ettiği hamburgerlerin yanı sıra bizlere yaşam anlayışı da pazarlamaktadır. Bu anlayış yaşamın hızına ayak uydurmak adına çözüm olarak akışı hızlandıran popüler fast food yaşam kültürü algısını da yaratmaktadır. Kent yaşamı içindeki insan ise fast food yemek anlayışı aracılığıyla küresel kültürün parçası olarak yerini alıp Dünya üzerindeki diğer insanlar ile yaşam anlayışı olarak ortaklık kurmaktadır. Küreselleşen Dünya’da ülkelerin kültürlerinin özelliklerini taşıyan vatandaşlardan çok gezegenin ortak kültürüne ait olan gezegendaş insanlar belki de uzayda yaşam yaratmaya çalışan insanlık adına yeni bir kavram olarak karşımıza çıkacaktır.
Amerikan kültürünün küreselleşme üzerindeki ikonik öğelerinden birinin de Moskova’da Puşkin Meydanı’nda metronun çıkışındaki parkın karşısında yer alan Mc Donald’s restoranı olduğunu söyleyebiliriz. 31 Ocak 1990 tarihinde açılmış, açıldığı gün de 6 saat kuyrukta beklemeyi göze alan 30.000’den fazla kişiye hizmet vermiştir. Bu durum bize günümüzün mega yapıları olan çok uluslu şirketlerin ürünlerini pazarlarken ürünün adı, markası, sloganı ve sembolüyle birlikte aynı zamanda dünya vatandaşı olmak adına kendi kültürlerini de sattığını da gösterir.
Peki yeni dünya düzeni içinde kültür, yereldeki pozisyonu olan tarihsel birikimin sonucu insanlığın yarattığı farklılıklarımızın getirdiği zenginlik olmayı bir tarafa bırakarak tüm dünyaya yayılan ortak bir gezegen paydaşlığı içinde tek tip anlayış haline mi evrilecek?
Mc Donald’s restoranının büyüme sürecini konu alan, 2016 yapımı The Founder filminde bu iki zıt anlayışın çatışmasına tanıklık ediyoruz. Mc Donald’s küçük bir kasabada yerel bazlı çalışan bir restoran. Kurucusu olan Richard ve Maurice Mc Donald kendi teknikleri olan hızlı hamburger pişirme sistemini gerekirse yüksek maliyeti de göze alarak kaliteli şekilde sürdürmeyle birlikte zincirleşmek de istiyorlar. Buradaki büyüme anlayışı kalitelerine zarar vermeden kontrollü büyüme şeklinde. Öte taraftan franchising sistemi için onları ikna etmeye çalışan Kroc hedeflerine ulaşmak için çabalayan hırslı biri. Bir yerlere gelmek ve büyümek için ne gerekiyorsa yaparım diyerek davranışlarına yön veriyor. Kendi çevresinde kendine rakip olacak hiç kimseyi bırakmıyor. Yani bir taraf oldukça yereli temsil eden iş anlayışı içindeyken öbür taraf ilerlemek adına yaratıcı çözümler denemekten çekinmeyen yayılmacı tarafta. Biz Founder filminde bu iki farklı anlayışın birbirine nasıl hizmet ettiğini nasıl destekleyerek gelişmesine ön ayak olduklarını görüyoruz. Richard ve Maurice Mc Donald’ın kaliteli hamburgerleri Ray Kroc sayesinde lokal kalmanın dışına çıkarak
ulusallaşıyor.

The Founder (2016)
Bu büyüme belli bir noktaya kadar sağlıklı bir şekilde ilerliyor. Ancak sonrasında Kroc’un kontrolü tekeline alması ile birlikte kalite önemini kaybedip rota yönünü haksız taraf olduğu düşünülenin kazandığı başarı hikayesine çevriliyor. Hatta Mc Donald’s kardeşlerin kendine sonrasında tekrar rakip olabilme ihtimalleri nedeniyle isim haklarına ait olan payı vereceğini taahhüt edip sonrasında yazılı olmadığını gerekçe olarak göstererek vermemesi başarıya giden her yol mubahtır dediğini gösteriyor.
Yaratıcılık herkesin gördüğünü görmek ama bunun yanında bu gördüğü yerde daha önce kimsenin düşünmediğini düşündüğünde, daha önce kimsenin yapmaya cesaret edemediği yaptığında ve yeni ilişki biçimlerini tanımladığında ortaya çıkıyor. Dünya çapında başarı hikayelerinin öznesi olan kişilerin yaratıcı kişilik özelliklerini taşırlar. Bu yaratıcı özelliklerini yanında onları zirveye taşıyan yolculuklarında destekleyen ve güçlendiren farklı yanları da vardır.
Gerçek hayattan uyarlanan filmde Ray Krock’un yaratıcı bir pazarlamacı olmasına ilave olarak karşılaştığı bazı durum ve kişiler nedeniyle başarısında şansın da önemli bir yer tuttuğu sonucunu çıkarılabiliriz. Ancak bununla birlikte film “şans, cesaretli olanın yanındadır” sözünün verdiği mesaja da dikkat çekiyor. Filmde izlediğimiz bürosunda sekreterine İncil satmaya çalışan Yahudi veya bankada kendisini emlak işine yönlendiren bankacı onun şansını yaratsa da bu şanslı durumları kişi kendi kişisel cesaretiyle başarıya çevirebilir.
Tüm bu özellikleri ve hırslı olmasının yanında onu başarıya götüren en önemli özelliği ise azimli olması Ve filmde “Dünyada azmin yerini hiçbir şey tutamaz. Yetenek tutamaz, yetenekli ama başarısız birçok insan vardır. Zekâ da tutamaz, farkına varılmayan zekâ yalnızca bir klişeden ibarettir. Eğitim de tutmaz, Dünya, eğitim görmüş aptallarla doludur. Azmin ve kararlılığın gücü sınırsızdır.” sözüyle buna vurgu yapıyor.
Filmde bize gösterilen küçük bir pazarlamacıdan dünya devi bir şirket yaratılmasına neden olan azmin insanlığı götürebileceği yeri gösteren en güzel örnek şu anda Mars’ta görev yapan uzay sondasına Perseverance-azim isminin verilmiş olmasıdır. Ray Kroc’un başarı hikayesini anlatan film onun yaratıcılığını ortaya çıkaran en önemli kişilik özelliğinin azim olduğunu gözlerimizin önüne seriyor.
Tüm bu söylediklerimizi birleştirdiğimizde son olarak zihnimizde şöyle bir soru beliriyor. Peki insanlık olarak gelmiş geçmiş olarak var olan hemcinslerimizin birikimi üzerinden inşa ettiğimiz uygarlığı bir sonraki adım olarak nereye taşıyacağız? Yayılmacı anlayışımızla kendimize uzayın derinliklerindeki başka hangi gezegenlerde nasıl yaşamlar icat edeceğiz. Bu sorunun cevabını bizlere hayal gücümüzden aldığımız ilham, yapabilirim duygumuzu veren cesaret ve azmimizle birlikte zaman verecek…
Özlem ÜNAL