Özdenetim

Özdenetim

Tarık’a Mektup

Ahmet Bey, mütevazı bir yaşam şekli olan orta gelirli, çevresine karşı hassas ve duyarlı, kültür sanat faaliyetlerini yakından takip eden, yakınları tarafından pek sevilen bir adamdı. Ahmet Bey’in merak edilen tek yanı, neden hiç evlenmediği idi. Kimse bu kibar, efendi adamın nasıl olup da evlenmeyip, çoluk çocuğa karışmadığına akıl sır erdiremiyordu. Yüksek tahsilli, memuriyetinde namuslu ve düzenli çalışması ile nam salmış, yakınlarının tabiri ile “tam aile babası olacak adam” dı. Ancak bu konuda ser verir sır vermezdi. Çok yakın arkadaşı Namık ile dertleşirdi. Tahminler, Ahmet Bey’ in bu konuları sadece ona açtığı üzerine idi. Namık Bey ise edebiyat öğretmeni idi. Zaman zaman iki kafadar buluşur; kitaplar, filmler ve müzik ile ilgili sohbet eder, kültür sanat faaliyetlerine katılırlardı. İki arkadaşın bu kadar anlaşma nedeni, birbirlerine benzeyen özellikleri idi. İkisi de düzenli yaşar, sorumluluklarını yerine getirir, toplumsal meseleler üzerine kafa yorar, çevrelerinin ihtiyaç ve hassasiyetlerini gözetir, zaman zaman iyi birer dinleyici zaman zaman iyi bir yol gösterici olur, pozitif ilişkiler kurarlardı. Namık Bey’in iki çocuğu vardı. Ahmet Bey onlarla da ilgili her konuda arkadaşına destek çıkardı. Ayşe ile Tarık da Ahmet Bey’i amcaları olarak görürlerdi. Tarık babasına açmaya çekindiği konuları Ahmet amca ile konuşurdu. Ayşe ise küçüklüğünden beri Ahmet amcasının hobisi olan fotoğrafçılığa ilgi gösterir, her geldiğinde arşivindeki fotoğrafları incelerdi.

Namık Bey, iki çocuğunun yetiştirilmesinde eşi ile hep didişirdi. Öğretmen olduğundan mıdır, çocukları çok fazla kontrol eder, onlara karar verme fırsatı pek tanımaz, eşine “Benim çocuklarım kontrolsüz, saygısız olamazlar. Ben ‘Öğretmen Namık Bey’in çocuklarına bak!’ dedirtmem.” diyordu. Aslında aynı, hemen hemen aynı nedenle Ahmet Bey de evlenip çoluk çocuğa karışmaya çekinmişti. Çocuklarını olmasını istedikleri gibi birer birey olarak yetiştiremezse diye korkmuştu hep. Babası çok baskıcı, çocuklarına emreden ve hükmeden tavırlar sergileyen, yüksek beklentiler içinde olan, “uykuda seven” babalardandı. Gençliğinde, aşırı duyarlı ve mükemmeliyetçi olarak yetiştiği için, çok sıkıntı çekmiş, karar vermek ve risk almaktan korkmuş, kendini bu alanlarda geliştirmek için çok çaba sarf etmişti. Sevgili arkadaşı Namık’ın oğlu Tarık da babasının isteklerinin aksine okulda başkalarının dikkatini dağıtan, zaman zaman küstahlığa varan hareketlerde bulunan, zeki ama davranış sorunları olan “yeni nesil” çocuklardandı. Öğretmenlere ve öğrencilere kaba dille konuşan, okul kurallarına uymayan davranışlar içindeydi. Ahmet Bey bir gün yine Namık Bey ile beraber iken, konu Tarık’a geldi. “Ben bu çocuğun ismini bile zamane isimlerden olmasın diye Tarık koydum. Hep kendilerini kontrol etsin, örnek olsun, büyük işler başarsın istedim. Yine de başarılı olamadım. Ne yapayım bilmiyorum. Okulda onca çocukla disiplin sorunu olmayan ben, evde oğlumla baş edemiyorum.” diye dert yandı. Ahmet Bey konu hazır açılmış iken, “Namık, ben de bu konuda senle konuşmak istiyordum. Daha geçen gün Tarık’ın küçük bir hatasına benim yanımda aşırı tepki gösterdin. Kendisinin yine kendisi için doğru olanı seçmesine fırsat tanımıyorsun. Çocuk kendini tanısa, kendi karar verebilse insanlarla ilişkileri de daha iyi olacak. Benim babam kontrolsüzce bağırır, beni korkutur, gereksiz cezalar verirdi. Sen de çocuk örnek olsun diye, senin istediğin gibi olacak diye zaman zaman kontrolsüz, zaman zaman da fazla kontrollü davranıyorsun. Sen değil misin her şey okuldan beklenmesin diyen? Anne babalara yol gösteren? Kendini sorgulaman gerekli. Bazen durup bir bakmak gerekiyor. Bu çocuğun hata yapmasına izin veriyor musun? Hatalarından öğrenmesini sağlıyor musun? Kendisi istediği şeyi seçebiliyor mu? Karar verebiliyor mu? Senin beklentini net olarak biliyor mu? Onu dinliyor musun? Onun seni anlaması için konuşuyor musun ve o da seni dinleyebiliyor mu? Kendini tanımasına izin veriyor musun?”

Namık Bey sessizleşti. Arkadaşı ona ayna tutmuştu. Kendisi ailelerin çocuklarına fazla serbest, kontrolsüz, mutlu olmaya fazla dayalı, daimi verici ebeveyn yapısını değiştirmeleri gerektiğini anlatırdı. Çocukların disiplin sorunlarının öğretmen, okul yönetimi, arkadaşlarından kaynaklanan nedenler olabileceği gibi çocuğun kendisinden ve ailesinin tutumundan da kaynaklanacağını, bu sorunların bir mesaj taşıdığını bildiği halde nasıl zorlandığını fark etti. Eve vardığında çocuklar yoktu. Eşi ile uzun uzun konuştular. İkisi birlikte hak ve sorumluluklara dair kendilerine bir yol haritası çizdiler. Çocuklarla birlikte bu konu hakkında konuşmaya karar verdiler. İkisi de çocuklarına birer mektup yazmaya başladılar. Böylece çocuklarına anlatmaya başladılar; takdirlerini, isteklerini, fikirlerini ve duygularını, en çok da onları nasıl koşulsuz sevdiklerini…

Bir yanıt yazın