“Ötekileştirmeyi” Nasıl Öğreniyoruz?, Nasıl Öğretiyoruz?

“Ötekileştirmeyi” Nasıl Öğreniyoruz?, Nasıl Öğretiyoruz?

Bir yaz kampı çalışmasında araştırmacılar birbirinden tamamen yabancı olan fakat benzer geçmişten gelen on bir yaşında iki grup çocuğu kampın ayrı ayrı bölümlerinde toplarlar. Daha sonra her iki gruba da farklı problemler verilir ve grup olarak çözmeleri istenir.

Örneğin; akşam yemeği için çocuklara pişmemiş malzemeler verilip yemeğin nasıl hazırlanacağı ve nasıl servis edileceği çocuklara bırakılır. Birinci haftanın sonuna doğru her iki grup kendi içerisinde gözle görülür bir bağlılık oluşturmuştur…

Bu aşamaya kadar her iki grup birbirinin varlığından habersizdir. Bir hafta sonra araştırmacılar her iki gruba diğerlerinden söz ederler. Bununla birlikte çocuklar diğer grubun varlığını duyduklarında bir yarışma etkinliği içerisine girmek için derin bir istek duymaya başlarlar.

Araştırmacılar bu isteğe, galip gelenler için ödüllerin olduğu yarışmaya dayalı etkinlikler düzenleyerek karşılık verirler. Grupları daha çok yarışmaya, kaybetme ve kazanmaya dayalı oyunlarla bir araya getirirler. Bu oyun ve etkinlikler bir süre devam ettikten sonra gruplar gözle görülür bir şekilde diğer gruba karşı kin ve nefret, düşmanlık duygusu geliştirmeye başlarlar.

Hatta bu düşmanlık öyle boyutlara ulaşır ki araştırmacılar zaman zaman araya girmek, müdahaleci olmak durumunda kalırlar.

Daha sonra araştırmacılar, her iki grup arasında daha fazla toplumsal kabulü teşvik etmek için bir dizi farklı teknik denerler.  Yemek yemek ve film izlemek gibi…

Fakat ilk denemede grupların ilk toplumsal birliktelik girişimleri felaketle sonuçlanır.

Toplumsallaşmak yerine birbirlerine saldırırlar, isim takarak alay ederler ve asla gruplar diğer gruptan başka bir kişiyle yan yana olmak istemezler…

Gelelim bizim kendi gerçekliğimize ve genel olarak okullarda yaşanılanlara….

Öğrenciler Daimi Bir Bir Yarış İçerisindedir!

Anaokulundan başlar yarışlar. “En hızlı kim bitirdi?”, “Bakalım en güzel kim yaptı?”, “Kim daha çok kurallara uygun davrandı?” ve daha birçoğu… Daha sonra çocuklar ilkokula gelirler ve karşılaştırmaların şiddeti artmaya başlar. Ailelerin şu vazgeçilmez okuma-yazmaya geçme mücadeleleri…. “Melis okumuş bak sen hala…”, “Mert …. harfine geçmiş gördün mü?”, “Nil her akşam bir tane hikaye kitabı bitiriyormuş.”

İlkokul böyle sürüp giderken gelinir 4.sınıfa… Artık çocukların hayatına toplumsal baskısı yüksek olan takdir ve teşekkür belgeleri girmeye başlar. Çocuklar hem kendi içlerinde hem de toplumsal yaşamlarında takdirlik, teşekkürlük ve sıfırcılar olarak ayrıştırılır.

Daha sonra sınavlar olunmaya başlanır, listeler asılır duvarlara… İlk sıradaki öğrenciler mutlu olur. Bazı öğrenciler diğer arkadaşlarının başarısızlığından haz duyar çünkü diğerlerinin başarısızlığı onları birinci sıralara taşımada büyük payı vardır. Son sıralara yerleşen öğrenciler mutsuz olur, bazısı umursamaz fakat bir kesim çocuk o ilk sıradakilere imrenir, o kadar çok onlar örnek gösterilmiştir ki ister istemez başarılı, başarısız, tembel, çalışkan, zeki, gibi gruplar yetişkinler tarafından çocukların zihninde oluşturulmaya başlanmıştır.

Akran Etkileşimine Nadiren Yer Verilir!

Çocukların birbirlerinin enseleriyle ilgili tüm ayrıntıları bildikleri sınıf düzenleri de öğretmenler ne kadar iş birlikçi öğrenme, grup çalışmalarına yer verdiklerini savunsalar da bu öğrenme etkinlikleri genel olarak çocukların oyun ve fiziki etkinlikler dersine yüklenilen anlamın dışına hala çıkamamıştır.

Öğretmen genel olarak bu etkinlikleri en derin konuların anlatımından sonra çocukların rahatlamaları için yapılan bir aktivite olarak görmeye devam ederler. Anne babalar ise bu öğrenme anlayışına hala bir boş zaman etkinliği olarak anlam yüklemektedir.

Sonuç; çocuklar hala birbirleriyle nasıl çalışacakları ve nasıl işbirliği yapacakları konusunda temel becerilere sahip değildirler.

Okul=Akademik Başarı Demektir!

Sınıfın kapısından girer girmez çocukların zihninde başarı tanımı bellidir. Kim daha çok soru çözerse kim daha iyi cevap verirse… Kim daha iyi sınavlardan puan alırsa odur başarılı olan. Okulun çocuklar için tek anlamı akademik gelişimdir. Çünkü tüm mekanizma tüm paydaşlarıyla birlikte bunun değeri için yapılanmıştır.

Bununla birlikte sınıf ortamlarında gözlemlersiniz; akademik başarısı yüksek öğrenciler bir grup, bu alanda zayıf öğrenciler bir gruptur. Çoğu kez maruz kaldıkları aşağılanmalarından dolayı ve sürekli akademik olarak başarılı olan grubu parlatmasından dolayı ayrışmalar baş göstermeye başlar.

Tüm bunların sonunda çocukların zihinlerinde “insan” kavramı yerine o, bu, şu, -ocu, -bucu, -şucu  oluşmaya başlar. Yani nihayet “öteki” kavramı tanışmış ve çevrelerinde yaşayan canlılara böyle bakmaya alıştırılmış olurlar…

İyinin tek olduğu okullarda, başarılının doğuştan belli olduğu bir sistemin içerisinde bu şekilde ötekileştirmeyi öğrenen bir toplum daha sonra günümüzde olduğu gibi “öteki” olarak gördüğü her şeyin tepesine çıkabilmek için elinden geleni yapar hale gelir.

Aynı yazının başında paylaştığım araştırmada olduğu gibi, çocuklar toplumsal yaşama birlikte üretmeleri gereken yetişkinler olarak ortaya çıktıklarında birbirlerine girmeye başlarlar.

Sonuç olarak; kendi gerçekliğimize baktığımızda birlikte üretip birlikte gelişemez duruma gelmişiz. Çünkü bütün eğitim yaşantımız bizlere; birlikte yaşama, birlikte çalışma, birlikte üretiyor olma ve birlikte öğrenme becerisi kazandırmamış. Bizi birbirimizin başarısızlıklarından beslenmeye ve öteki-beriki olarak görmeye alıştırmış. Bunu öğretmenlerin, eğitimcilerin hatta bu öğrenme modellerini savunanların bile birbirlerinin yaptıkları işi her daim kötülüyor olmalarından, üretilen işe bir el uzatmaktansa o eli nasıl keserimin derdine düşüyor olmasından çok rahatlıkla anlayabiliriz…

Tüm bunlardan dolayı ilk önce, ötekileştirmeye odaklı bir eğitim anlayışı içinden çıkan bizlerlerin zihinsel şablonlarını değiştirmeye ihtiyacı var…

  • Okul sadece akademik gelişim demek değildir!
  • Hiç bir insan bir özelliği güçlü diye diğerinden değerli değildir!
  • Öğrenmek, üretmek ve gelişmek ancak işbirliğine ve etkileşime dayalı bir iklimde yeteri kadar anlamlıdır!

Barış Sarısoy /twitter: @barissrsy

 

Yazar

Akademik Koordinatör & Eğitmen

Bir cevap yazın