4 şehir, 11 gün, 4 okul, 8. 9.ve 10. sınıflardan oluşan 350+ öğrenci, 1000’lerce sosyal sorun, 16 “Liderlik Becerileri Atölyesi”, 40 sosyal girişim fikri, 4 “Tasarım Odaklı Düşünme Atölyesi”, 4 “Liderlik ve Girişimcilik” semineri, şahane bir takımla çokça sohbet! Ve şimdi de “21. Yüzyıl Okulu Gelecek için Tasarım Programı (GTP)” maratonundan öğrendiklerimiz. Başlıyoruz!
Yaklaşık 6 yıldır “kendi kaynağını kendi yaratarak” 30 yaş altı gençler tarafından yürütülen, şu an başkanlık görevini yürüttüğüm SOGLA’da, gençlerin gençler ile çalışmasının nasıl bir üretim ortamı yarattığını SOGLA Takımı ile her yıl keyifle deneyimliyoruz. 18-30 yaş arasındaki gençler her yıl, birlikte, çevrelerinde gördükleri sosyal problemleri çözmek için, yenilikçi sosyal girişim fikirleri keşfediyorlar ve tasarım yoluyla (ürün-hizmet-mekan-sistem) fikirlerini sürdürülebilir sosyal iş modellerine dönüştürmeye çalışıyorlar.
Peki ya 18 yaş altındaki geleceğin Türkiye’sini şekillendirecek olan öğrencilerimiz acaba bunu başarabilirler miydi?
Tüketim alışkanlığının çok yüksek olduğu ülkemizde, hem de en fazla sosyal sorunun gerçekleştiği Eğitim Sistemi’mizin merkezinde “Üretim & Tasarım” odaklı bir program geliştirmek ve bundan başarı beklemek kulağa “yeldeğirmenleriyle savaşmak” gibi geliyor değil mi? 21 Yüzyıl Okulu Gelecek için Tasarım Programı’nı geliştirirken aynı soruları düşünsek de, gençlerin neler ortaya çıkarabileceklerini düşündüğümüzde heyecanımız daha ağır bastı.
25 Mayıs 2015 tarihinde Gelecek için Tasarım Programı maratonuna Sağlık ve Eğitim Vakfı’na (SEV) bağlı SEV İzmir Ortaokulu’nun misafiri olarak İzmir’de başladık ve Ankara MAYA Koleji ile Bursa’da, SEV Tarsus Ortaokulu ile Mersin’de, yukarıda sorduğumuz sorunun cevabını bulmak üzere Yenilikçi Öğrenme Merkezi Takımı ile elimizi taşın altına keyifle koyuverdik.
Günümüz öğrencilerini nasıl bir gelecek bekliyor?
21. Yüzyılın Dünyası tüm teknolojik gelişmelerin, süslü kavramların gölgesinde henüz karşılaşmaya hazır olmadığımız sorunlarla geliyor: Birincil yakıt kaynağımız olan fosil yakıtlar 50 yıldan daha az bir sürede tükenecek. Temiz suya erişimi olan ülkelerin sayısı gittikçe azalacak. Dünya nüfusu hızla artacak. Büyük metropollere olan göçler daha da fazlalaşacak. Peki böyle bir yüzyılı düşündüğümüzde, bugün eğitim müfredatımızın neresinde, bu sorunları çözmek için gerekli becerileri çocuklarımıza aktarıyoruz?
Öğrenciler, diğer yaşıtları gibi kendilerini bekleyen dünyanın gerçekliğini TÜSİAD’ın hazırladığı video ile birlikte keşfederek başladılar. Belki de 5 yıl sonra kalem ve kağıdın kullanılmadığı bir iş yaşamında çalışıyor olacaklar. Öğretmenleri, ebeveynleri ve abi ya da ablaları olarak başlarını ağrıttığımız TEOG sınavı sizce onları böyle bir dünya için hazırlıklı birer birey haline getiriyor mu? Hayat gelecekte, öğrencilerimizin şimdi olduğu gibi çalıştıkları yerden sorular sormayacak!
Sınıflarımızı Tasarım Atölyeleri’ne dönüştürmek için neye ihtiyacımız var?
“Tasarım” kelimesi ve “Tasarım Odaklı Düşünme” (TOD) yaklaşımı artık hayatın her alanında kullanılmaya başlandı. 10 yılı aşkın süredir tasarım yoluyla üretiyorum ve bugün tasarımın böylesine önemli hale geldiğini görmek beni mutlu ediyor. Çünkü bugün, günümüz dünyasının “hiyerarşik” yönetim tarzının aksine TOD ile sorunları “birlikte” ve “eğlenerek” çözebiliyoruz.
Havalı (“Cool”) Öğretmen
Sınıflarımızı düşündüğümüzde durum biraz farklılaşıyor. Bugün özellikle 8. ve 9. sınıfta olan öğrencilerimizin dikkatini çekmek samanlıkta iğne aramaya benziyor. Onları tam olarak anlamak, hayatlarının merkezine koydukları şeyleri onları dinleyerek keşfetmek yerine eski usül yöntemler kullanıyoruz: Sesimizi yükselterek, kontrol etmeye çalışarak, onları istemedikleri şeyleri yapmaya zorlayarak, onlardan büyük şeyler bekliyoruz. Üzgünüm, eğer bugün öğrencilerinizin gözünde onların tabiriyle “cool” birer öğretmen değilseniz işiniz çok zor. Çünkü onlar kendilerine güvenen, onların dünyasından anlayan, onların hissettiklerini yargısızca dinleyebilen, kontrol ihtiyacı duymayan ve tüm bunları yapmak için yapan değil yürekten doğal olarak uygulayan öğretmenlerden hoşlanıyorlar.
Yeterince Özgürlük (Gerçekten)
[metaslider id=604]
11 günlük maraton boyunca YÖM Ekibi’nin genç ve alanlarında uzman eğitimcilerden oluşması sanırım en büyük avantajlarımızdan biri oldu. “Cool” kalabildiğimiz her an birlikte üretmeye ve atölyenin yönergelerini aktarmaya devam edebildik. Ancak kendi bütünlüğümüzdeki en ufak bir kırılma (korku, endişe, kontrol etme güdüsü) onlar tarafından rahatlıkla hissedildiğinde odaklarını da kaybettiklerini gözlemledik.
“Cool” kalabildiğimiz süre çerçevesinde, hani o çok satan yazarların kitaplarında bahsedilen, Finlandiya’daki gibi olan ya da Silikon Vadisi’nde kullanılan pahalı oyuncaklara pek ihtiyacımız olmadı. (iPad’ler, özel sıra ve sandalyeler, teknoloji uzmanı öğretmenler v.b.) Tam olarak şunlara dikkat ettiğimizde günümüz sınıflarını birer tasarım atölyelerine dönüştürebildik:
- Öğrencilere geniş çerçeveler sunduk. Böylelikle belirli sınırlar dahilinde dinledikleri yönergelere uyabildiler ve diğer taraftan geniş sınırlar içerisinde sınırsızca dolaşabildiler.
- Az ve öz konuştuk, ses yapmalarına izin verdik, hatta sınıfı savaş alanına çevirmeleri için bizzat onlarla kestik, biçtik, yapıştırdık. Sonunda yine onlarla birlikte sınıfı toplamak için doğrudan onlardan yardım istedik. Özetle biz sadece süreci kolaylaştırdık.
- Onlara yapacakları çalışmalar için baştan güvendik, yanlış yaptıklarında birbirlerini tebrik etmeleri için eğlenceli araçlar gösterdik. Atölye boyunca hata yapan öğrencilerin olduğu masalardan alkış ve tebrik sesleri yankılandı.
- Hayal ve şikayetlerini ne kadar saçma olduklarına inanırlarsa inansınlar dinlemeye özen gösterdik. MAYA Koleji öğrencileri ile SEV Tarsus Amerikan Koleji öğrencileri, hayal ve şikayetlerden yola çıkarak şimdiye kadar atölyelerde üretilen sosyal sorun sayısında adeta rekor kırdılar. Gerçek problemleri keşfedeceklerine yönelik onlara güvenmeseydik eminiz ki kendilerini rahat hissedemeyecek ve binlerce post-it ortaya çıkaramayacaklardı. Ancak bunu rahatlıkla başardılar.
- Şehirleriyle, okullarının etrafında dönen yaşamla Empati kurmalarına yardımcı olduk. Çevrelerinde gördükleri büyük sosyal problemlerin yaşandığı anlara birlikte gittik. Orada hissedilenleri hissettik, yaşananları gözlerimizle gördük. Yine de Optimist kalmaya devam ederek sorunlardan ilham aldık ve onları Tasarım Fikirleri’ne dönüştürdük.
- ASLA inanmadığımız, daha önce kendi hayatımızda kullanmadığımız, dışarıdan ithal alınan bilgi, araç ve deneyimler üzerinden ilerlemedik. Kendi hayatlarımızdan ve atölye deneyimlerimizden yaklaşımlar ürettik. Her seferinde test ettik ve yeniledik. Anlattığımız Tasarım Odaklı Düşünme yaklaşımını bizzat atölye programlarımızı tasarlarken denedik. Böylelikle TOD atölyesini Öğrenci-Merkezli hale getirdik.
- Yenilik yapacağız diye öğrencilerimize “Üret! Üret! Üret!” baskısı yapmadık. Yorulduklarında onlarla birlikte ara verdik. Onlarla maç yaptık, fotoğraf çektirdik, bilgisayar oyunları üzerine konuştuk. (Minik bir tüyo: Minecraft çok seviyorlar.)
Dünyadaki sorunları çözmeyi havalı (“cool”) yapabilir miyiz?
[metaslider id=616]
GTP programı öğrencileri, toplumumuza yerleşmiş olan “bağış kültürü” sebebiyle kendi kaynaklarını üretmek fikrine ısınmakta zorluk çektiler. Bu önümüzdeki en büyük engellerden biri. Eğer gelecekte daha üretken olduğumuz bir toplum, yerli markalar üreterek dünyaya açılabildiğimiz tasarım fikirleri görmek istiyorsak ve tüm Türkiye’deki sosyal problemleri kökünden çözmek, sürdürülebilir olmalarını sağlayabilmek için bağış kültüründen vazgeçmemiz gerekiyor.
Bizler GTP programında Sosyal Girişimcilik Modeli’ni ve TOD’u bu yüzden önemsiyor ve kullanıyoruz. Her birimizin şu soruyu kendi öğrenme ortamları için sık sık kendisine sorup düşünmesi gerektiğine inanıyoruz:
Biz ürün-hizmet-mekan-sistem tasarlayabilmeleri için öğrencilerimizi nasıl yetiştirmeliyiz? Hangi becelerileri onlara kazandırmalıyız?
11 günlük maratonun sonunda çok yorulduk, onlarca kahve-çay tükettik, özellikle Tarsus’ta Anadolu’nun insanından yeniden ilham aldık, geçmişe dönüp özümüzdeki birlikteliği yeniden hatırladık. Başarısız olduk, duvarlara tosladık ancak öğrencilerin ortaya çıkardıklarını görünce çok yorulsak da YÖM Takımı olarak birbirimize “Bu maratonu tekrar yapmalıyız” demeye başladık.
Yeterince gönlümüz varsa, bugün, özel ya da devlet, büyük şehirlerde ya da Anadolu’da, imkansız gibi görünse de görünmese de, öğrencilerimizin hayal ve şikayetlerini odağımıza alarak sınıflarımızı ve okullarımızı 21. Yüzyıl Okulu haline getirebiliriz. Hem de hemen şimdi, olduğumuz yerden elimizdekilerle başlayarak!
Göksel hocam, YÖM ekibi olarak yaptığınız harika çalışmaları heyecanla ve merakla takip ediyorum. Tasarım odaklı düşünme sistemini uygularken bir öğretmenin yapması ve yapmaması gerekenleri özetleyen yaklaşımınızla 21. yüzyıl öğrencilerinin öğretmenlerden beklentilerini çok güzel bir şekilde ifade etmişsiniz. İnsan okuyunca “tam olarak budur” diyor. İnsanı ilhamlandıran ve tamamen yeni bir bakış açısı kazandıracağını düşündüğüm bu yaklaşımla ilk fırsatta ben de tanışmak isterim. Emeklerinize sağlık.
Aysun Hocam çok teşekkür ederim güzel yorumlarınız için. Son 1.5 haftadır onlardan çok şey öğrendik, nasıl bir öğrenme deneyimi istediklerini anlamaya çalıştık. Umarım tüm öğrendiklerimizi aktarabilmişimdir. En yakın zamanda birlikte çalışmak dileğiyle 🙂 Sevgiler,
iyi günler. tasarım odaklı düşünme alanıyla ilgili bir tez yazmaktayım. bu noktada sizden bir yardım isteyebilir miyim. öğrencilerin tasarım odaklı düşünme becerilerini ortaya çıkarmak için sizlerde uygun ölçek veye gözlem formu mevcut mu acaba ? Teşekkürler şimdiden…