Okulu dönüştüren liderlik eğitimi bitip de dönüş yolculuğu başladığında doygun, mutlu ve dinlenmiş bir ruhla gözlerimi kapadım. Kendimle ilgili yeni keşifler yapmış olmak içimi ısıttı.
Şimdi sırada öğrenilenleri paylaşmak vardı ki bu da en heyecanlı kısmı.
Yönetim ekibiyle her cuma sabahı toplanıyoruz. Bu haftaki toplantıda eğitimde öğrendiğimiz yöntemlerden biri olan merdiven protokolünü uygulamaya karar verdim. Zihnimde yöntemin basamaklarını kurguladım. Kolaylaştırıcı olan ben, sürecin takibinden sorumlu olacaktım.
İlk basamakta bir soruna ihtiyacımız vardı. Ancak aklıma gelen sorunlar pek de seçtiğim yönteme uygun değildi. Ekipten destek almaya karar verdim. Arkadaşlardan birinin gerçek bir sorunu vardı. Gerçek diyorum; çünkü benim aklıma gelenlerden çok farklıydı. Onun öğretmen olarak benim ise idareci olarak düşündüğümüz bir sorun. Acaba olay ve durumlara ne zamandır yönetici gözüyle bakıyordum? Farkında bile değildim. Bu, iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey miydi algılamakta zorlandım. Üç senedir derse girmiyordum ve bir yerlerde o yönümün eksildiğini hissetmek biraz düşündürdü beni.
Neyse gelelim soruna, öğretmenimin ödev yapmayan öğrencilerle başı dertte! Farklı ve ilgi çekici ödevler hazırlasa, gereken zamanı sağlasa da bazı öğrencilerin ısrarla ödev yapmadığından yakınıyor. Çözüm için bir proje tasarlıyor zihninde; ama yardıma ihtiyacı var. Fikrimizi almak ve bizlerle süreci tartışmak istiyor.
Ben, bu noktada zamanı başlatıyorum. İdeal zaman 20 dakika. Bakalım bu kadar kısa zamanda çözüme kavuşacak mı sorunumuz?
“Öğrencileri dinleyerek başlamalı işe.” diyor proje sahibi. Ödev yapmama nedenleri üzerine konuşulmalı, tabii bu noktada aile ve rehberlik servisinin de desteği şart!
O anlatmaya başlayınca biz meraklı grup başlıyoruz sorular sormaya:
- basamaktayız. İçimizden biri, ödev yapmayan öğrencileri birlikte çalıştırmanın ilk adım olup olamayacağını soruyor. Proje sahibi, bunun yerine karma bir grup oluşturmak istediğini söylüyor. Ödev yapan ve yapmayan öğrenciler birlikte çalışırsa akran desteği sağlanmış olur. Öğrencilerde bulunan ödev algısını ve iki grup arasındaki farkları araştırmak istediğini söylüyor. “Söz gelimi 5. sınıflarla başlayabiliriz.” diyor.
Ardından kaçınılmaz soru geliyor: “Öğrenci bu süreçte istekli olmazsa ne yapacağız?”Bu durumda işbirliğine açık öğrencilerle başlamak daha iyi olacak gibi görünüyor.
“Peki, bu yöntem her ders için geçerli olacak mı? Bir araya gelen çocukları, ne gibi bir süreç bekliyor?” gibi sorular birbirini izliyor.
Ancak proje sahibi fazlasıyla hazırlıklı.“Bu kısmı da düşündüm.” diyor ve devam ediyor.“İlk alacağımız grupta çözüme daha yakın öğrencileri olmalı. Amaca ulaştığımız her çocuk bir sonraki grupta bulunmaya devam etmeli ki diğerlerini de olumlu yönde etkilesin. Ödev yapmamayı alışkanlık haline getiren çocuklar zaten genelde bütün derslerde aynı sıkıntıyı yaşıyor.”diyor.
Saatime bakıyorum sorular kısmına 6 dakika harcamışız. Sorularına yanıt bulan meraklı gruba, kaygı ve şüphelerinizden bahsedebilirsiniz diyorum.
Başlıyor endişeler, şüpheler dile gelmeye:
“Bir kere ödev yapmayan çocukları bir kenara ayırmak, bir nevi etiketlemek gibi olacak. Bu da öğrencilerin kendini değersiz hissetmesine yol açabilir, sistemin bu yönü beni endişelendiriyor.”
Diğer meraklı:“Sorunu akran öğrenmesiyle çözebilseydik bu, sınıf ortamında da çoktan gerçekleşmiş olurdu. Akran öğrenmesi konusunda şüphelerim var.” diyor.
“Öğretmenlerin sistemi benimsemesi konusunda kaygılarım var.” diyor bir diğeri.
Ama kaygılar bitmiyor.“Öğretmenin kullandığı dilden şüphe ederim.” diyor meraklı gruptan biri daha.
Herkes endişesini sesli dile getirince sorunun yönü değişiyor. Aslında sorunun öğrenciden çok sistemden kaynaklandığını düşünmeye başlıyoruz. Bu da meraklı grubun gözünde projeyi daha değerli kılıyor.
Zamana baktığımda bir 6 dakikamızın daha gittiğini görüyorum. Değer verme kısmında tedirginim. Çünkü genelde bu kısmı hissettirmekte veya söylemekte zorlanırız. Hani “İki dakikada oldu bitti.” denir ya bizimki de iki dakika sürdü sadece.
Meraklı gruptan biri, ödevle ilgili sıkıntıları anlamaya yönelik geliştirdiği yöntemi değerli bulduğunu söylüyor.
Diğeri:“Ödevin gerekli olup olmadığını düşündürmek daha önemliydi. Bu yüzden fikir değerli.” diyor.
Ödevin branşa göre değiştiğini düşündüğümüzde ihtiyacımızı ortaya koyma ve bunu sistemleştirme açısından önemli, diyor birbaşkası.
Gerçekten değer verilmesi gereken bir projeydi. Herkeste farkındalık yarattı. Ekibi gözlemlediğimde herkes gözlerini kısmış, zihinleriyle konuşuyordu.
Öneriler kısmı ise zaten çoktan hazırdı. Başladılar anlatmaya:
Öğrenciye ödev sorumluluğunu kazandırmak için 1. kademeden başlanması gerektiği, konunun yalnızca ödev odağında ilerlememesi, öğrenciye farklı sorumluluklar verilmesinin uygun olacağı, 1. kademede verilen ödevlerin, öğrencinin yardım almadan yapabileceği içerikte olması ve öğrencilerin takdir görmesi gerektiği vurgulanıyor.
Aslında konu öyle bir noktaya geliyor ki farkında olmadan ödev sistemimizi eleştirirken buluyoruz kendimizi. Hep birlikte bir eylem planı hazırlayabileceğimize karar veriyoruz. Öğrenci, öğretmen ve velilerin ödeve bakış açılarını ölçen, açık uçlu sorulardan oluşan bir anket düzenlenebileceği belirtiliyor. Bu yaz yapılacak seminer döneminde öğretmenlerle birlikte bu konuda bir çalışma yürütmek faydalı olacağa benziyor.
Proje sahibi, fikir alışverişi ve düşünülen eylem planı için hepimize teşekkür ediyor. Biz de kendisine zihinlerimizi çalıştırdığı için teşekkür ediyoruz.
Yöntemi uygulamak 22 dakikamızı alıyor. Ne kadar kısa bir süreydi aslında sorunu çözmek için.
Toplantıdan bana kalanlar biraz düşündürücü. Toplantı sırasında herkes birbirini dinliyor gibiydi. Süreci yazmaya başladığımda anlıyorum aslında birbirimizi pek de iyi dinlemediğimizi. Belki de başka bir toplantı konumuz ‘dinlemek’ olur diye düşünüyorum.
Ama en önemli kısım, toplantıdan karar alarak ayrılıyor olmamızdı. Bu yüzden ekip olarak kendimizi mutlu hissettik.
Yazan: (Okulu Dönüştüren Liderlik Programı Katılımcısı) Hilal Tortop