Bilenler vardır belki, Ponçik adında bir evcil hayvanımız var.
Kendisi geldiği günden beri küçük ailemizin üçüncü üyesi sanki. Bazen eşim ve ben Ponçik’le ilgili durumları abartıyor muyuz diye düşünüyoruz. Gerçekten ona bir kedi veya evcil hayvan gibi değil, küçük bir çocuk gibi davrandığımızı fark ediyoruz.
“Ponçik bugün biraz canın sıkkın gibi…”
“Ponçik oyun oynamak istiyor onunla biraz oyun oynar mısın?”
“Ponçik’i bırakıp nasıl tatile gideceğiz?”
“Kucak istiyor o kucak, ondan böyle mızırdanıp duruyor.”
“Maması tamam mı, suyu tamam mı vb.”
Kulağa garip geliyor ama gerçekten bir evcil hayvan besliyorsanız, beslemişseniz veya bir hayvan severseniz bizi anlayabilirsiniz diye tahmin ediyorum.
Geçen gün yaşanan yavru köpek vahşeti… İlk gördüğüm andan beri tüylerim diken diken! Genelde böyle vahşetlerle ilgili haberleri detaylı okuyamam çünkü her okuduğumda olayın en korkunç sahneleri gözümün önünde tekrar tekrar oynar.
Hala zihnim almıyor, anlamlandıramıyorum. Nefesim daralıyor düşündükçe… İnsanların insan gibi, çocukları gibi sevdiği, benimseyebildiği canlıları, başka insanlar sırf eğlence amacıyla…. İşte tam burada boğazıma yine bir ağrı saplanıyor. Olayla ilgili “Nasıl?”, “Kim?”, “Ne İçin?” gibi birçok soru cevapsız kalıyor bende. Sonra duruma anlam bulma çabam, insanın insana yaptıklarını getiriyor aklıma…
Hatta, Hitler Almanyası döneminde soykırım kamplarından kurtulmuş birinin öğretmenlere yazdığı bir mektup seslenmeye başlıyor zihnimin derinliklerinden:
Sevgili Öğretmen,
“Ben toplama kampından kurtulmuş biriyim. Gözlerim, hiçbir insanın tanık olmaması gereken şeyler gördü: Eğitimli mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, eğitimli doktorların mahkum ettiği çocuklar, eğitimli hemşirelerin öldürdüğü bebekler, lise ve üniversite mezunlarının kurşuna dizdiği kadın ve bebekler… Bu nedenle eğitim konusunda kuşkularım var.
Sizden ricam şu: Öğrencilerinizin daha çok insan olmasına yardım edin. Çabalarınız sonucu ortaya eğitimli canavarlar, başarılı psikopatlar çıkmasın. Okuma, yazma ve matematik, ancak çocuklarımızın daha iyi insan olmasına katkıda bulunduğu sürece önemlidir.”
Bu zihnimde çağrışan mektup tüm sorularıma cevap bulmamı sağlıyor bir anlamda…
“Eğitimli Canavarlar!” Her gün kimden daha yüksek not aldığını, sınavda kaçıncı olduğunu, derslerindeki başarıyı en öne koyduğumuz akademik odaklı eğitim anlayışıyla, bu eğitimli canavarlar yaratma sürecine dur durak bilmeden devam ediyormuşuz gibi geliyor. Ki, ülkemizde zorunlu eğitimin 12 yıl olduğunu düşündüğümüzde bu işi yapan caninin 8-12 yıl arası bu eğitim sisteminin içinden geçtiği gerçeği de yadsınamaz.
Peki, iyi insan olmak? Kulağa ne hoş geliyor değil mi… Hepsinden ne denli değerli ve anlamlı… Ama deyim yerindeyse bu eğitim sistemi için para etmiyor. İyi insan olup olmadığınız, ne kadar insani beceriler geliştirip geliştiremediğiniz önemli değil. Sınavda iyi bir puan alırsanız eğer ülkemizin bir köşesinde doktor, mühendis, avukat hatta bana göre en korkuncu öğretmen olabilirsiniz.
İşin özü benim önerim; çocukların, çocuklarımızın önce insan olmasına odaklanalım. İnsani duygular geliştirmelerine verdiğimiz önemi en başta tutalım. İşte o zaman içlerinde bir yerlerde gelişen vicdan dur diyebilir insana. Çözüm bu! En azından ben eğitimci bakış açısıyla çözümü burada görüyorum.
Barış Sarısoy
Twitter/instagram: @barissrsy