Yukarıda görüldüğü gibi, ideal öğretmenin yaratığı baskı durumu öğretmenin öğrenciyi, öğrencinin ise tüm eğitim sistemini etkileyen döngüsel bir olumsuzluklar mekanizması oluşturmakta.
Peki, nedir bu baskıyı oluşturan?
Thomas Gordon öğretmenlerle ve eğitim sisteminin diğer paydaşlarıyla yaptığı araştırmalar sonucunda, “ideal öğretmen” olarak tanımlanan yapıda ifade edilen 8 özelliği ortaya koydu ve bu 8 özelliği öğretmenliğe yüklenen “batıl inançlar” olarak ifade etti. Bu batıl inançlar:
1. İyi öğretmenler sakindirler, telaşa kapılmazlar ve sinirlenmezler.
2. İyi öğretmenin ön yargıları bulunmaz, taraf tutmaz.
3. İyi öğretmenler gerçek hislerini öğrencilerden gizleyebilirler.
4. İyi öğretmenler öğrenciler arasında ayrım yapmazlar, gözde öğrencileri olmaz.
5. İyi öğretmenler heyecan ve ilham verici, özgür aynı zamanda sessiz ve disiplinle bir öğrenme ortamı sağlarlar.
6. İyi öğretmenler hiçbir zaman tutarsız davranmazlar. Değişken duyguları yoktur ve hata yapmazlar.
7. İyi öğretmenler her sorunun yanıtını verirler. Öğrencilerinden daha akıllıdırlar.
8. İyi öğretmenler birbirlerini destekleyerek kişisel hisleri, inançları veya değerleri ne olursa olsun öğrencilere karşı ortak bir cephe oluştururlar.
Yukarıdaki maddeler sanırım insanüstü bir varlığın özelliklerini tanımlasa gerek J İnsanüstü bir varlık olması konusunda öğretmene sorumluluk yüklemek, öğretmenliği kutsal bir yapıya dönüştürmek ne kadar doğru? İşte bu noktada yaratmak istenilen şeyin aslında tam ters etki yaptığını savunuyor. Gardon ve her şeyden önce yapay bir öğrenci-öğretmen ilişkisi ortaya çıkaracağını, öğretmenliğe mekanik bir yapı yükleneceğini ve bunun da kendi gerçekliğinin dışında bir öğretmen modeli yaratacağını belirtiyor.
Elbette ki bazı maddelerin bir öğretmende bulunması olumlu olacaktır ama bahsettiğimiz nihayetinde bir insan olacağı için, öğretmenden hepsini sürekli olarak gerçekleştiriyor olmasını beklemenin ne kadar gerçekçi olduğunu da sorgulamak gerekir.
İdeal öğretmen tanımının altında ezilen bir öğretmen:
“Öğretmenlik kariyerimin büyük bir kısmında kendimi ideal öğretmen rolüne uydurmaya çalıştım. Amacım sadece olabildiğince iyi öğretmen olarak görünebilmekti. Zaman zaman bıkkınlıktan ve yorgunluktan oynadığım rolü bırakıp sadece kendim oluyordum. Ve inanın kendim olduğum zaman öğrencilere verdiğim eğitimin kalitesinin arttığını görüyordum. Öğrencilerimle olan ilişkilerim daha samimi ve sıcak oluyordu. Fakat bir yandan da kendimi sorguluyor ve geriliyordum. Çünkü bana hep öğrencilerle aramda hiyerarşik bir ilişkinin olması gerektiği söylenmişti.” (Gordon, 2013)
Yukarıda verilen durumda, ideal öğretmen tanımının altında ezilmiş olan öğretmen ona birçok açıdan gelen baskı unsurları dâhilinde, kendi öğretmenlik modeli dışında bir öğretmenlik modelini üstüne giydiğini fakat kendi dışında başkaları tarafından belirlenen bu kılıfın öğrenme sürecini olumsuz yönde etkilediğinden bahsetmiş. Bu kılıfı üzerinden çıkardığında ve tamamen kendi olup öğrencilerle kurduğu olumlu ilişki süreçlerine odaklandığında, gerçekten doğru yolda olduğunu hissetmesi, eminim zaman zaman sınıf içersinde yaşadığımız hislerin bir benzeri olsa gerek.
Bu baskı durumunun yarattığı en büyük olumsuzluk ise; öğretmenlerin eğitim alanında yapılan çoğu reformu kendilerine bir dayatma olarak algılayıp eğitim sürecindeki işlevselliğine inanmasıdır. Tüm bunlar nitelikli bir öğrenme yaşantısını sınıfına taşımakta en büyük rol üstlenen öğretmenin, içten içe kendi öz yeterliliği konusunda olumsuz bir algıya sahip olmasına, mesleki inancının yavaş yavaş düşmesine, kendi sınıfında yalnızlaşmasına ve eğitim-öğretim alanına yabancılaşmasına neden olmaktadır. Mutsuz ve motivasyonu düşük bir öğretmenin elinde sihirli bir değnek olsa da (şartlar, imkânlar, deneyim vb.), sınıfta oluşacak öğrenme ikliminin nitelikli oluşundan bahsetmek mümkün olabilir mi?
Bence her şeyden öte, ilk olarak öğretmenin yaptığı işe inanması ve öğretmenliği içsel olarak yaşamasına, sınıfta sevgiye dayalı kurulan öğrenme iklimine ihtiyaç vardır. Bunun dışında mesleki inancı yüksek, mutlu öğretmen sürekli olarak “Neyi daha iyi yapabilirim?” sorusuyla ilerleyeceği için mesleki anlamda kendini geliştirecek ve öğrencilere en iyi öğrenme ortamını nasıl yaratabileceği konusunda içselleşmiş eylemler sergileyecektir. Yani temel olarak öğretmenlikten öteye geçerek öğrencilere öğrenme yolculuklarında “öğrenme yoldaşlığı” yapabilecek ruh ve içsel inanç kazanır.
“Baskılanan bir yapı içerisinde öğretmenin bu ruhu kazanması ve öğretmenden öğrenciye, öğrenciden ise tüm eğitim sistemine yayılan olumsuzluk döngüsünün düzelmesi muhtemel değildir.”
Sevgili Barış bey, yazınızı dikkatle okudum, emeğinize sağlık kutlarım..
Öğretmen öğrencileriyle ilgilendiği sürece öğretmenliği onlardan öğrenir ve vurguladığınız özellikler kendiliğinden oluşarak, öğretmenin iyi- doğru öğretmen olma özellikleriyle, yaşam felsefesine dönüştüğünde de bahsettiğiniz dayatmalara gerek kalmaz..
Bu çok kutsal ve özel mesleği özemsemiş öğretmenin, öğrencileri arasında ayırım yapma, gözde veya ötekileştirilmiş öğrencileri zaten olamaz..
Saygılarımla.. Aysel ÜRÜN