Çoktan seçmeli sorular her geçen gün daha büyük sorun teşkil etmektedir.
Çoktan seçmeli sorular, eğitimin anlamayı ölçmede yetersiz kaldığı, bir kaç hile bilerek bu soruların cevaplanabileceği ve başarının yükseltilebileceği konusunda eğitimcilerce yıllardan beri alay konusu olagelmiştir. Daha geniş ve belirsiz bir kusuru ise öğrenmeyle uyumsuzluk göstermesi hatta ona zarar veriyor olabilmesidir. Bu uyum 21. Yüzyılda bilginin kendini doğal olarak yenilemesi ve bilgiye ulaşma hızının artması ile ve mobil öğrenme çevrelerinin çok daha yaygın ve iç içe geçmiş olması sayesinde daha da önem kazanmaktadır.
Uyum
Öğrenme, daha çok zihinsel bilginin tuhaf bir karışımına ve bilgi aktarımına, en çok da sondaki ürüne bağlıdır. Genelde öğrencilerin kafası öğretmenlerinin içerikten daha çok ders akışı konusundaki yönergeleri ile karışır. Öğrencilerinizin ödevlerinin içeriği yerine mantığı konusunda sorduğu soruların sıklığı ile ilgili bir çetele tutun. Şaşırabilirsiniz!
Örneğin, matematik konusunda uzmanlaşma süreci aslında sürekli pratiğin ta kendisidir. Eğer öğrenme yeni verinin edinilmesi ve onun eski veriye dönüştürülmesi ise, öğrenciler yeni bilginin böylesine önemli olduğu sonucuna nasıl varabilirler ki? O etkinliğin öğrenme standartlarını ne netlikte karşıladığı, öğrenme tecrübesinin “değeri”nin sınıf etkinliğine uygunluğu ve şeffaflığı düzeyinde uyum içinde olmasıdır.
İşte bu da öğrenmenin belirsizliğini vurgulamaktadır!
Belirsizlik
Belirsiz olmak hiç sorun değildir.
Aslına bakılırsa, kişinin ne kadar çok öğrenirse bildiğinden o kadar az emin olacağı söylenir. Bu öğrencilerin her daim özgüven sorunu olduğu anlamına gelmemelidir; tam tersine, bütün eğitim araştırmacıları öğrenmenin karmaşık ve tıka basa belirsizliklerle dolu bir süreç olduğu konusuna açıklık getirmektedir. Tekrarlama, gözden geçirme, ve düzen temelli düzensizlik süreci ile ilgili herşey sorgulanmalıdır.
Bu durum çoktan seçmeli sorulara bir saldırı değildir, onlara ışık tutmaktadır. Gerçekten iyi yazılmış çoktan seçmeli soruların öğrenmeyi oldukça iyi ölçebildiğini gösteren yeterli miktarda çalışma yapılmış bulunmaktadır.
Ama 21. Yüzyılda değişim inanılmaz bir hızla gerçekleşmesi bilgiye ulaşmada geleneksel süreçleri ve ona dayalı işleyişi sekteye uğratmaktadır.
Basitçe tek adımda bilgiyi sonsuz bilgi zincirinde yaygınlaştırılırken, basılı yazılar artık son adım hale gelmiştir. Hareketli resimler, köprüler ile iç içe geçmiş yazılar sosyal medya alışkanlıkları olarak özümsenmektedir ve bunlar mütemadiyen değişmektedir. Bir
makaleden bir “Blog” gönderisine, “YouTube” video açıklamasından “STEM” temelli bilgisayar oyunlarına, dijital şiire bir tivit gönderisine kadar, arayışın ve düşünce paylaşımı karmaşasının seçkin bir türüdür.
Sonuç olarak, medya hiç olmadığı kadar dinamikleşmiştir ve bu sebeple bir o kadar da “belirsiz” leşmiştir.
Öğrenme ile Uyumu
Burada öğrenmenin ölçülmesinden ziyade öğrenmenin uyumu ele alınmaktadır.
21. yüzyılda, ağlar bir çeşit müşterek akıldır ya da en azından olmalıdır. İnsanlarla nasıl bağlantı kurduğunuz onların fikirleri ile de nasıl bağlantı kuracağınızı otomatik olarak belirlemektedir. Eğer dijital işbirliği, dayanışma sosyolojik ve eğitimsel alanda 25 yıldan fazla değişmezse geriye dönüp neler olup bittiğine tekrar göz atmamız gerekebilir.
İşte bu sebeple çoktan seçmeli soruları bir de bu çerçevede ele almalıyız. Diğerlerinin ötesinde, çoktan seçmeli bir soru öğrenciye bir şeyi ne kadar iyi anladığını ölçmesi umuduyla verildiğinde, doğru ve yanlış arasında, iki bileşenli ve bilginin sonsuz akışkanlığını göz ardı eden bir aldanma yaratmaktadır.
Öğrenmenin uyumunu kısırlaştırmakta, yeni bilgi ile eski düşüncenin uzlaşmasına engel olmakta ve atıp tutuma senaryosuna dönüştürmektedir. Bir soru, dört cevap ve yalnız bir tanesi doğru.
Sadece doğru şıkkı gösterin.
Terry Heick | Çeviri: Şebnem Yetke| Kaynak