Akın derslerinde orta düzeyde olan bir 2. sınıf öğrencisi… Akademik anlamda eksikleri var fakat kesinlikle bu anlamda sorunlu bir öğrenci denilemez.
Akın’ın ailesi ise onun çok berbat bir öğrenci olduğunu ve Akın’ın ise bu durumu düzeltmek için hiçbir çabası olmadığını varsayıyorlar. Bu arada hatırlatmakta yarar var Akın ilkokul 2. sınıf öğrencisi!!!!
Aile bu durumu sürekli öğretmene şikâyet ederek, farklı desteklerle ve bireysel derslerle çözmeye çalışıyor. Tüm arkadaşları (hatta akademik olarak ondan daha düşük seviyede olanları bile) hafta sonları birbirlerinin doğum günlerini kutlayarak ve eğlenerek geçirirken Akın özel ders alıyor, ders çalışması için odaya kapatılıyor.
Akın’ın kitaplığında arkadaşlarının olduğu gibi Saftirik, Kaptan Düşük Don vb kitaplar yok. Fakat kitaplığında 2. sınıf adına çıkarılmış bütün test kitapları, konu anlatımlı tüm dersler antolojisi, yaprak testler ve deneme sınavları mevcut!
Akın bu durumu küçük bir isyan şeklinde ifade ediyor:
Annem ve babam sanırım kafayı yedi… Her yerden test kitapları alıyorlar. Alıyor alıyor önüme yığıyorlar, alıyor alıyor önüme yığıyorlar. Ben çok sıkıldım bu durumdan. Aslında derslerimde o kadar kötü sayılmam ama yetmiyor, yetmiyor. Ufff çalışmaktan nefret ediyorum, derslerden de nefret ediyorum…!
Sanırım ben artık çocukluktan istifa etmek zorunda kalacağım…
Bir çocuk çocukluktan istifa etmesi gerektiğini düşünüyor… Ki bana göre şu yaşadığı durumda haklı gerekçeleri çok fazla. Ama maalesef kendi çocukluğundan istifa etme, ailesinin onun geleceği için kurguladığı yaşam doğrultusunda yarattığı baskı ortamından kaçabilme ihtimali de maalesef yok.
Walt Disney’in çok sevdiğim ve aslında bu yaşanan olayı da özetleyen bir sözü var:
“Çok fazla sayıda insan “BÜYÜDÜ” hafızaları silindi. Çocuk olmak nasıl bir şeydi hatırlamıyorlar. Çocukları aşağı görüyor, onlara efendilik taslıyorlar. *(…) ”
*Yazının sonunda bu bölümü paylaşacağım…
Yukarıdaki olay ve buna benzer yaşanan birçok durumda aile çocuk ilişkisinin bir “efendilik” ilişkisine dönüştüğünü çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Ve bu da “Çocuğumun Geleceği” , “Ülkenin Gerçeği” gibi temel söylemlerin arkasına sığınarak yapılıyor. Fakat ortaya çıkardığı sonuç maalesef zannedildiği gibi hiç de iyi değil…
Dünya üzerinde sosyal-duygusal öğrenme alanında birçok proje ve araştırma yapan CASEL’in ortaya koyduğu rapora göre; erken yaşlarda yaratılan akademik baskıların çocuğun sosyal-duygusal gelişimine verdiği zarar gelecek yaşamında birçok olumsuz etki yaratıyor. Ve bu baskıya maruz kalan çocukların tüm eğitim-öğretim sürecine bakıldığında sanıldığının aksine akademik başarılarında veya genel yaşam başarısında çok büyük etkiler yaratmıyor.
Olaya aynanın diğer yüzüyle bakıldığında ise çocuklara zorlamayla ve efendilikle sağlanmaya çalışılan sonuç, çocuklar üzerinde istenilenin tam tersi yönde etki yaratıyor diyebiliriz. Eğer Akın’ın örneğinde olduğu gibi çocuklarda eğitim-öğretimden bıkkınlık ve motivasyon düşüklüğü gözlemliyorsak bu onların tembelliğinden veya öğrenmeye karşı ilgilerinin olmamasından değildir. Kendilerine ilgilerinin ve isteklerinin çok az değerli olduğu öğretilmiş olduğu için ve yaşamlarında onlardan fazla yetişkinlerin söz sahibi olduğu içindir. Onların, biz yetişkinlerin öğrenmelerini istediğimiz şeylerle ilgilenmemeleri de çok şaşırtıcı olmamalıdır.
Yukarıda sizlerle Walt Disney’in çok sevdiğim ve durumu özetleyen bir cümlesini paylaşmıştım. Yazımı (…) olarak belirttiğim Disney’in sözünü tamamladığı kısımla birlikte tekrar paylaşarak tamamlamak istiyorum.
“Çok fazla sayıda insan “BÜYÜDÜ” hafızaları silindi. Çocuk olmak nasıl bir şeydi hatırlamıyorlar. Çocukları aşağı görüyor, onlara efendilik taslıyorlar. Ben asla böyle yapmayacağım.”
Walt Disney’in çocuklar üzerinde yarattığı etkiye baktığımız zaman sanırım doğru bir söz vermiş kendisine…Bu sözün üzerine bol bol düşünmemiz gerektiğine inanıyorum.
Yaklaşan bu yeni eğitim-öğretim döneminde daha fazla çocuk, çocukluktan istifa etme düşüncesine kapılmadan onların üzerinde tuttuğumuz otoriter ellerimizi biraz olsun geri çekmemiz gerektiğine inanıyorum…
Barış Sarısoy /twitter: @barissrsy
Akın’ın (ve benzerlerinin)ailesinin araması gereken yanıt, biz bu çocuğu neden red ediyoruz? Sorusunadır. Çocuğa sen sen olma demek gizli red’tir. Ve bunun farkına varmak arka planda çalışan gizli sorunlarla yüzleşmeye götüreceğinden zordur. Eline yüreğine saglık Barış hocam.
Sedat hocam kesinlikle katılıyorum. Akın ve daha onun gibi nicesi gizli reddedilen, kendi kabullerini arayan çocuklar ve bunu ailede arayıp bulamayarak istifa etmeye kalkanlar… Yorum ve değerli paylaşımın için teşekkür ederim Sedat hocam…