Bir ilkokul öğretmeni öğrencilerine haftanın son günü sınıfta olamayacağını söylüyor. Öğrenciler merakla öğretmenlerine neden sınıfta olamayacağını soruyorlar:
Öğretmen: Hafta sonu bir eğitime katılacağım. Bundan dolayı cuma günü okulda olamayacağım.
Öğrenciler: Nasıl yani? Öğretmenlerin bir şeye öğrenmeye ihtiyacı olur mu ki? Onlar her şeyi bilirler zaten…
Öğretmen: (Gülümseyerek) Öğrenmek hepimiz için bir ihtiyaçtır ve yaşı yoktur. Her yaşta kendimizi geliştirmemiz için yeni şeyler öğrenmemiz gerekir.
Öğrenciler: (Meraklı) Nasıl bir şey ki bu gittiğiniz yer? Öğretmenlik okulu gibi bir şey mi?
Öğretmen: (Gülerek) Evet ona benzer bir şey diyebiliriz J
Öğrenciler: (Hayranlıkla) Aaaa, öğretmenlerde öğrenebiliyormuş meğer! Baksana onların da okulu varmış…
Okullarda öğrencilere verilmesi gereken en önemli mesaj:
“Öğrenmek gelişmek içindir ve herkesin en önemli ihtiyaçlarından biri de gelişim ihtiyacıdır. Gelişmek senin eksik olduğun veya tamir edilmen gerektiği anlamına gelmez. Sadece doğaya, yaşama ayak uydurabilmen anlamına gelir. Çünkü yaşam hiç durmadan gelişir, değişir.”
Günümüz okullarının genel yapısına bir bakalım. Sadece öğrencilerin öğrenmesi üzerine kurulu ve tüm temel amaç ve felsefelerini buna göre yapılandıran bir sistem. Oysa ki okul bir öğrenenler topluluğudur. Okulların var olma amacı, içinde yaşayanların öğrenimini iyiye götürmektir. Adımız ister öğretmen olsun, ister müdür, profesör ya da veli, asıl sorumluluğumuz başkalarının ve kendimizin öğrenimini desteklemektir (Bath, 2013). Öğrenmeyen yetişkinlerin bulunduğu ortamlarda, hele bunlar öğrenmenin önemini savunan öğretmenlerse o işte bir yanlışlık var demektir.
İnsanoğlunu öbür canlılardan ayıran, doğumla başlayıp ölene kadar süren o müthiş öğrenebilme yeteneğidir. Okulların en önemli amacı bu muhteşem yeteneği gün ışığına çıkarıp serbestçe dolaşmasına izin vermek ve teşvik etmektir. –T.H. White
Çocuklar, olayları analiz etme ve altında yatan mesajları algılayabilme konusunda bizim tahminimizden çok daha başarılıdırlar. Öyle ki öğrenmeyen yetişkinlerin var olduğu bir ortamda, onlara öğrenmenin önemini anlatmak kadar mantıksız bir şey yoktur.
Roland Barth (2009) bu durumu çok güzel bir benzetmeyle anlatmış:
Bu durum uçaklarda kabin personellerinin oksijen maskesinin kullanımıyla ilgili verdiği o malum talimatlara benzer. “Kabin içinde oksijen azaldığında yanında küçük çocuk olan yolcular, oksijen maskelerini önce kendi yüzüne daha sonra çocuklarının yüzüne tutsunlar.” Bunun nedeni önce yetişkin hayatta kalabilmeli ki çocuğunu yaşatabilecek bir şeyler yapabilsin diyedir. Ayrıca oksijen maskesi çocuklar için ürkütücüdür. İlk olarak yetişkinlerin maskeyi takıyor olması çocuklara model olur ve çocukların bu konudaki kaygı düzeyi düşer.
Oksijen maskesi yerine okullardaki öğrenmeyi bir düşünelim. Ne kadar acıdır ki okullar, kendileri oksijen sıkıntısı çektiği halde çocukların yüzüne her Allah’ın günü azimle, sebatla, kahramanlık rolüyle oksijen maskesi tutan yaşayan ölülerle doludur.
Yani çocukların öğrenme maskelerini yüzlerine tutmalarını istiyorsak, bu işi yetişkinler olarak önce kendimiz yapmalıyız…
Yazının başındaki öğretmen ve öğrencilerin diyaloğunda da olduğu gibi çocukların öğrenmenin sadece kendilerine has bir şey olmadığını, yetişkinler ve özellikle en etkili modellerinden biri olan öğretmenler için de bir ihtiyaç olduğunu bilmeleri ve bunu eylemlerde, yani davranışlarda da görmeleri gerekmektedir. Bu anlayışın hüküm sürdüğü bir okul ikliminde en önemli örtük kazanım ise “öğrenmenin çocuklara bulaşması” ve öğrencilere yaşam boyu öğrenenler olmaları için en etkili modelleri, yani yaşam boyu öğrenen bir okul toplumu sunuluyor oluşudur.
Sonuç olarak, Picasso’nun deyişiyle “Her çocuk bir öğrencidir aslında. Sorun büyüdüğü zaman nasıl öğrenci kalabileceğindedir.” Okullar öğrenmeyi içselleştirmiş, öğrenmeyi yaşamın gerekliliklerinden biri olarak gören, yaşam boyu öğrenci kalabilen bireyler yetiştirmek istiyorlarsa, temel felsefelerini değiştirip, okulu tüm bireylerinin öğrendiği ve öğrenmenin bulaştığı bir ortam olarak görmelidirler.
Kaynakça:
Roland, B. (2009). Öğretme Yürekleriyle Öğrensinler. (çev: Ayşın Akyor). İstanbul: İKÜ Yayınevi
Barış Sarısoy / twitter: @barissrsy
Barış hocam, öğrenciler ve öğretmenler arasındaki diyaloğu okuyunca ben de derse girdiğim zamanları hatırladım. Öğrencilerimle ben de benzer şekilde çok sayıda diyalog yaşadım. Öğretmenlerinin hala bir öğrenen olması onları gerçekten de derinden etkiliyor ve eğitim sonrası deneyimlerinizi bile paylaşmak, sizden duymak istiyorlar.
Oksijen maskesi metoforu da okullarda olması gerekeni öyle çarpıcı bir şekilde anlatmış ki…
Rotamızı öğretmeden öğrenmeye çevirebilmek için sanırım hiç bıkmadan usanmadan bunu dile getirmemiz gerekiyor. Kaleminize sağlık.
Aysun hocam yorum ve paylaşımınız için çok teşekkür ederim. Sürekli öğrenen bir eğitimci olarak okulunuza öğrenme bulaştıran en önemli kişilerden biri olduğunuza eminim:) Gerçekten de öğrenmenin önemini anlatan eğitimcilerin başta kendileri öğrenmeye inanmaları ve söylediklerini kendi yaşamlarına taşımaları gerekiyor. Ancak öğrenciler bu şekilde öğrenmenin ne derece önemli bir yaşam becerisi olduğunu davranışlarına yansıtabilirler. Tekrardan teşekkürler…