Pandemi şartlarından dolayı 2020 yılında düzenlenmeyen, 2021 yılındaysa mayıs ayında yapılması gerekirken sınırlı bir katılımla temmuz ayına ertelenen Avrupa’nın ve hatta dünyanın çoğu sinema otoritesine göre en ihtişamlı ve en itibarlı festivallerinden biri olan Cannes Film Festivali, 17 Mayıs akşamı yapılan açılış töreniyle başladı.
Bu yıl 75. Kez düzenlenen ve bu yönüyle şimdiden özel bir festival yılı olmaya aday Cannes Film Festivaline dair konuşulması gereken bazı noktalar var. Dilerseniz, bu durumlara beraber göz atalım.
Cannes Film Festivali, hiçbir zaman sadece filmlerin gösterilip ödüllendirildiği bir festival olmadı. Sosyal, kültürel ve siyasal gelişmeler karşısında, kimi zaman doğrudan kimi zaman da dolaylı olarak, belirli bir tavır ve duruş sergiledi. Bu yıla dair en öne çıkan gelişmeyse, şüphesiz ki Rusya – Ukrayna savaşı. Festivalin açılış gecesinde Ukrayna’nın savaş sürecini yürüten lideri eski komedyen Volodimir Zelenski’nin online olarak törene katılanlara konuşma yapması, festival yöneticilerinin Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşa dair Cannes Film Festivali’nin nerede konumlandırdığını gösteren bir durum.
Volodimir Zelenski konuşmasında sinema ve savaş arasındaki yakın bağdan söz ederek “Dünyanın yeni diktatörleri anlatmak için yeni bir Charlie Chaplin’e” ihtiyacı olduğundan bahsetti. Festival salonunda askeri kıyafetlerle bir devlet başkanının konuşma yapması da festival tarihinin ilklerinden biri oldu böylece.
Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşın festivale bir diğer etkisi ise açılış filminin adının değiştirilmesiydi. Ukrayna tarafından gelen talep üzerine açılış filmi Michel Hazanavicius imzalı “Z gibi” (Comme Z) adlı filmin adı, Ukrayna’nın ricası üzerine değiştirildi, “Final Cut” (Coupez) oldu. Buna sebep olarak Rus tanklarının üzerinde bulunan ‘Z’nin zafer işareti olarak algılanması gösterildi. Böylelikle, festival tarihinin ilklerine bir yenisi daha eklendi ve festivalde ilk kez bir savaştan dolayı bir filmin adı değiştirilmiş oldu.
Ayrıca festival, Ukrayna’ya olan desteğini doğrudan göstermek adına festivalin farklı bölümlerinde iki Ukraynalı yönetmenin filmlerini gösterme kararı aldı. Bu filmlerle birlikte geçen ay Ukrayna’da öldürülen Litvanyalı yönetmen Mantas Kvedaravicius‘nun son filmi “Mariupol 2” ise festival boyunca özel gösterimle sinemaseverlerle buluşturulacak.
Festival yöneticilerinin savaşa dair aldıkları pozisyondan dolayı gayet anlamlı, etki ve gündem yaratacak bir işe imza attıklarını söyleyebiliriz. Ukrayna’nın ve dolasıyla mağdurların, ezilenlerin, hakkı yenenlerin tarafında olduklarını direkt olarak gösterdiler. Cannes Film Festivali, görünürlüğü ve bilinirliği üst düzey bir etkinlik olduğu için de yaratılmak istenen farkındalığının amacına ulaşacağını söylemek yanlış olmaz.
Ancak buz dağının görünmeyen tarafındaysa üzerinde konuşulması gereken başka olaylar yaşandı. Festival yönetiminin Rus yönetmenlere, Rusya’dan festivali takip etmek için gelecek olan basın mensuplarına karşı “yok sayma / reddetme” anlayışı yeni tartışmaları da beraberinde getirdi. Rusya’dan kaçıp Almanya’ya yerleşen Rus yönetmen Kirill Serebrennikov’un Altın Palmiye yarışı için seçilen “Bayan Çaykovski” filminin festival seçkisinden çıkarılması yönünde baskı uygulandığı birçok sinema çevresinde konuşulan bir haberdi. Seçki dışı bırakılmasının sebebi olarak da filmin yapımcısının ekonomik yaptırımların hedefindeki Rus oligarklardan biri olması gösteriliyordu. Öte yandan Rusya pazarından gelen sinemacıların festival alanında stand açması da yasaklandı.
Bu noktada yeni sorularla karşılaşıyoruz: Rus hükumetinin ve Rus yöneticilerin akıl karı olmayan tutumlarından dolayı topyekün olarak Rus aydınlarını ve Rus halkını cezalandırmaya kalkmak ne kadar doğru? Savaşı çıkaran Rus sinemacılar, Rus sanatçılar, Rus halkı mı?
Sanat eserinin sanatçıdan bağımsız olarak değerlendirilmesi gerekliliği koşuluna rağmen, sanatçı kisvesi altında Rusya hükumeti lehine savaş yanlışı tutum sergileyenlerin festival yönetimince dışarıda bırakılması bir derece makul karşılanabilir. Ancak Rus halkının bütünüyle cezalandırılması, Rus sanatçıların, Rus basın mensuplarının, Rus aydınlarının sadece Cannes Film Festivali tarafından değil, sanatın merkezde olduğu uluslararası birçok organizasyondan ihraç edilmelerinin çözüme fayda sağlayacak bir yaklaşım olduğunu söylemek zor.
Örneğin bu süreçte Netflix Rusya’dan çekilen birçok global markadan biri oldu. En basit ve gündelik hayatın içinden bir durum üzerinden beraber düşünelim. Şöyle ki: Rusya’da yaşayan savaş karşıtı normal bir vatandaş sırf başlarında sapkın, iş bilmez, savaş yanlısı yetkililer olduğu için dünyadaki sosyal, kültürel ve popüler gelişmeleri takip edemiyor. Savaş karşıtı bir Rus sadece Rusya’da yaşadığı için dışlanıyor, ötekileştiriliyor, dünyadan izole ediliyor. Savaşın elle tutulur hiçbir yanı yok. Dolayısıyla siyasal hırslarla alınan kararlar savaşın tarafı olan ülkelerde yaşayan insanları her alanda olumsuz etkiliyor. Savaşın yarattığı yok edici tahribat masum Ukrayna halkını öldürüyor, Rus halkını da yok sayıyor.