Mümin Sekman’ın “Başarı Bilimi” kitabı, hemen hemen okuyan herkeste benzer etkiler yaratacak bir kitap. Başarılı olma yolunda bildiklerimizin doğru olup olmadığını sorgulatıyor. Hepimizin belli bir potansiyeli var ancak kapasitemizin ne kadarını kullanıyoruz başarılı olmak için? Bu yolda pek çok değişken devreye giriyor elbette. Bunlardan biri irade gücü. İradenin tıpkı kas gibi olduğuna, düzenli ve sistemli çalışmalarla geliştirilebileceğine değiniliyor. Çalışmak irade gücümüzü besleyen yegane güç. Çalışmanın yanı sıra özgüvene sahip olmak da irade gücümüze katkı sağlayacak ancak tek başına yeterli olamayacaktır. Çalışmak derken öyle az değil 10 bin saat kuralını uygulayarak çalışmak performansımızı yükselteceği gibi motivasyonumuzu da arttıracaktır. Peki 10 bin saat çalışan herkes başarılı kabul edilebilir mi? Araştırma sonuçlarına göre bilinçli pratik yapan, yaptığı işe odaklanan, sabırlı, hızlı geri bildirim alan, bol ve hızlı hata yapan ve çalışma disiplinine sahip bireylerin performanslarını arttırarak başarıya ulaştıkları görülmüş.
Kendi çocukluğumu geri döndüğümde iç motivasyonumun yüksek olmasının öğrencilik hayatımı oldukça kolaylaştırdığı hatırlıyorum. Tabii benimki ne kadar bilinçli ve metotlu bir çalışmaydı tartışılır. Ancak bazen hala o yıllarda öğrendiklerimin meyvesini yediğimi düşünüyorum. Günümüzde bilgiden çok bilgiye ulaşma yolunda edinilen becerilerin önemi dikkate alındığında başarıyı bir bilim alanı olarak kabul etmek oldukça akılcı. Öğrencilerimizden, öğrendiklerini yaşamlarına geçirme noktasında da beklentimiz benzer değil mi? Pratik yapan, odaklanabilen, geri bildirim alabilen, hata yapan, öğrenme yolculuklarında sabırlı ve çalışma disiplinlerini oluşturabilen bireyler olabilmeleri.
Biz eğitimciler hem model oluyor hem de hedef belirleyerek kendimizi geleceğin bilinmez dünyasına hazırlıyoruz. Hızla değişen dünyaya adapte olabilmek için çok bilmekten öte hızlı öğrenebilmek daha fazla önem taşımakta. Bunun için de mesleki eğitimlere ayırdığımız enerji ve zamanı arttırmalıyız. Formül basit aslında: Eğilimimiz olan ilgi alanımızı belirlemeli, doğru eğitimi almalı ve 10 bin saatlik akıllı alıştırma yapmalıyız.
Kendi potansiyelimizi arttırırken yapmamız gerekenleri özetlersek;
-Zamanı unutacak yoğunlukta çalışacağız,
-Zamanı bilinçli ve odaklı kullanacağız,
-Zihinsel odaklanmayı sağlayacağız,
-Yeni şeyler öğrenmeye daima açık olacağız,
-Egomuza teslim olmayacağız,
-Acele etmeden hayatımızdaki diğer dengelere (aile, sosyal hayat vb) zarar vermeden çalışacağız.
Tüm bu sistemler bütününü yaşamımızda inşa etmeye çalışırken motivasyonumuzu ve heyecanımızı daima canlı tutacağız. Emerson’un belirttiği gibi “Yapılırken heyecan duyulmayan işler başarılamaz.” Ancak bu heyecanın fazlaca bizi ele geçirmesine izin vermeden, kısaca *Dunnıng-Kruger sendromuna da yakalanmadan bu işi başarmalıyız. Bilgi ve beceri düzeyimizi sıklıkla gözden geçirerek ancak bu öz değerlendirme hatasından kurtulabiliriz. Çevremizde ve çalışma ortamlarımızda da sıklıkla Dunning-Kruger sendromuna yakalanmış kişilere rastlayabiliriz. Sadece kendimize değil onlara da bu anlamda farkındalık yaratma konusunda destek olarak içinde bulunduğumuz ortama katkı sağlayabiliriz. Bunu nasıl mı yapabiliriz?
-Skor tabelası ile özgüveni orantılı olmak. (Sonucun çok üzerinde ve altında olan özgüven kabul edilemez.)
-Gerekiyorsa uzman bir kişiden danışmanlık almak.
-Kendinden başlayarak sürekli öğrenmeye çalışmak.
-Çevredeki başarılı insanları tespit etmek ve böylece kıyaslayarak yanlışlarını daha çabuk fark edebilmek. Gerektiğinde bu alanlara ilişkin eğitim almak.
-Takdir etmeyi bilmek hem de bunu doğru şekilde ve doğru insanların yanında yapmak.
-Karşımızdaki kişinin öz farkındalığa ulaşması yolunda onunla zayıf yönlerini belirlemek, yeteneklerini fark ettirmek ve hedefleri üzerine konuşmak.
-Entelektüel, zeki, alanında uzman ve sağduyulu kişilerin eleştirilerine açık olmak.
-Egosu yüksek insanlarla tartışarak zaman kaybetmemek.
-Geri bildirimlerimizin dürüst, gerçekçi ve yapıcı olmasına dikkat etmek.
Hemen hemen hepimizin bu listedekileri yaptığımız, yapamadığımız, yapanlarla/yapamayanlarla karşılaşmışlığımız ya da baş etmek durumunda kaldığımız zamanlarımız olmuştur. Unutmayalım hepimiz başarı yöntemimizi geliştirebilir, kişisel ve mesleki yaşantımızda büyük değişimler yaratabiliriz. Jean Paul Sartre’nin dediği gibi “İnsan sahip olduklarının toplamı değil, fakat henüz gerçekleştiremediklerinin toplamıdır.”
Mümin Sekman’ın “Başarı Bilimi” kitabını kendini geliştirmeye açık ve 21. Yüzyıl becerilerinin önemine inanan her eğitimcinin okumasını öneriyorum. Bu kitabı okurken gerçek başarının, çalışmanın yanı sıra yaşamımızdaki diğer dengeleri de doğru yöneterek elde edilebileceğini somut araştırma örnekleriyle görüyoruz. Kendinizden başlayarak bu yolculuğa çıkmanın tam zamanı. Hatta çevrenizdekileri de kendi başarı yolculuklarına çıkmaları konusunda ikna edin. Yanınıza özgüveninizi ve iletişim becerilerinizi almayı sakın unutmayın. Zira en çok bunlara ihtiyaç duyabilirsiniz. Keyifli yolculuklar…
*Dunnıng-Kruger Etkisi: Bir şey bilmeyen kişilerin bilgilerine aşırı güvenmesi durumu. Alanında uzmanların ise hiç bilmeyenlere göre bilgilerine daha az güvenmeleri. Çünkü alana derinlemesine hakim olduklarından, neyi bilmediklerini biliyorlar.
Yazan: #MGUSP Katılımcısı Gamze Kalıpcı Yılmaz