Altı Boyutta Güncel Eğitim Sistemleri

Altı Boyutta Güncel Eğitim Sistemleri

Onedio sayfalarında ilk yazımda okuyuculara en güncel konulardan birisi ile merhaba demek ve kendi alanımda detaylar vermek istedim. Özellikle sadece ülkemizde değil dünya üzerindeki tüm ülkeler genelinde tartışılan eğitim sistemleri, Covid-19 salgınıyla birlikte tam anlamıyla kral çıplak durumuna geldi. Özellikle de içerik ve ulaştırma yöntemleri açısından çağın çok gerisinde kalmış olan eğitim dünyası şimdi büyük bir kriz yaşıyor ve yaşatıyor…

 

  1. İçerik

Son yıllarda ülkemizde de birçok kez gerçekleştirilen müfredat değişiklikleri tüm toplumlardaki bu konulardaki tartışmayı belirginleştiriyor. Özellikle PISA araştırmalarının OECD tarafından başlatılması da toplumsal gelişimin eğitim neresinde sorusunun bir cevabını aramak amacıyla başladı. Bu araştırmaların sonuçları ise dünya üzerinde katılan veya katılmayan pek çok ülke eğitim sisteminde derin tartışmalar ve içerik değiştirme çalışmalarını tetikledi. Almanya ilk PISA sonuçlarından bu yana eğitim sisteminde çalışmalar yapıyor. Öte yandan PISA dışında başka uluslararası ölçümler de eğitimde içerikleri belirlemeye başladı. Ciddi bir şekilde mevcut içeriklerin anlamsızlaşmasıyla bireyin değişen dünyaya ya uyum sağlama becerisini geliştirmediği de açıkça görülüyor.

 

  1. Ulaştırma yöntemleri

Son 20 yılda teknolojinin inanılmaz bir hızla değişimi sonucu toplumsal anlamda yaşam biçimlerinin geri dönülemez biçimde değişmesini getirirken ne yazıktır ki eğitim içeriklerinin ulaştırılması konusunda teknolojiyi kullanmaya direnç gelişti ve çok sınırlı kullanıldı. Hâlen ülkemizde bu konuda en büyük proje olan MEB tarafından bir kaç yıl önce başlatılan Fatih Projesi sadece donanım düzeyinde bir teknoloji projesi olmaktan öteye geçmedi ve dağıtılan cihazlardan sadece sınıflardaki etkileşimli cihazlar kaldı. İronik olan bu etkileşimli tahtalar uzaktan eğitim döneminde hiç işe yaramadı… Gelişmiş ülkelerin pek çoğunda uzaktan eğitim sistemleri ve teknoloji yatırımları geliştirilirken ülkemizde bugün gördüğümüz krizde ciddi bir eğitimde teknoloji kullanma konusunda farkındalık eksikliği var.

 

  1. Toplumsal talebin niteliği

Toplumlar dünya genelinde dönüşümler geçirirken, yaşam biçimleri ve ekonomileri oranında eğitim talepleri oluşturuyorlar. Aslında son yüzyılda toplumsal yaşamların değişimi ve bu dönemin son çeyreğinde dijital araçların, hızını geometrik artırdığı değişim, toplumda eğitim ile ilgili sonunda iş-meslek edindirmesi beklentisini artık boşa çıkarmış durumda. Bu dönemde artık bizim ülkemiz ve gelişmiş ülkelerde eğitim sistemlerinin yetiştirdiği mezun ettiği bireylerin iş ve/veya meslek edinmeleri garantisi olmadığı gibi neredeyse pek çok alanda imkânsız hale geldi. Öte yandan alt ve orta gelir grubunun büyük çoğunluğu oluşturduğu toplumlarda beklentiler ve eğitim sistemlerinden oluşturulan talepler de bu yönde olmaya devam ediyor. Bu ilişki karşılığı olmasa dahi büyük merkezi sınavlara dayalı seçme sistemleri, elitist rekabetçi okul sistemleri ve bunun etrafında şekillenmiş bir ticaret sektörü ortaya çıkarıyor. Kurslar, yayıncılar, danışmanlar, özel ders hocaları, merkezleri vb. pek çok alan sayabiliyoruz. Ancak ne yapmalı ki bu harcanan paralar çocuklar için garanti iş para ve meslek veremiyor ama toplumlar bu talep uyumsuzluğunu henüz fark etmemişler. Bu nedenle de veri olmaksızın “uzaktan eğitim işe yaramaz sınava girecek çocuklara yüz yüze eğitim yapalım” diye baskı oluşturuyorlar ama daha acil olan 1. sınıfları konuşmuyorlar…

 

  1. Toplumsal yaşamın değişimi

Sanayi devrimiyle tetiklenen toplumsal yaşamdaki kritik değişimler özellikle sanayi 3.0 dan sanayi 4.0’a geçiş döneminde belirgin, hatta altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken değişimler getiriyor. Robotlar teknolojisinin son hızla ilerlemesi her gün yeni bir sektörde insan gücüne dayalı işlerin robotlara geçişini duyduğumuz bugünlerde artık düşünen ve karar veren makineler dönemine geçiyoruz ki yakın gelecekte giyilebilir teknolojilerle beraber android insanlığa doğru gidiyoruz. Bu durumun aynı hızla olmasa bile hızlanarak eğitim sistemlerini değiştirmesi beklenirdi ancak olmadı… Bir önceki maddede belirttiğim gibi bu değişimi fark edemeyen bizim gibi toplumların eğitim sistemleri üzerinde değişimle aynı yönde baskı yapamaması eğitimde rehavete sebep oluyor sanki. Bu değişim kasırgasını hızlandırıcı özelliği olan salgın bize düşünme ve yaşananlardan ders alma fırsatı vermiş olsa da sanki bu bizim ülkede anekdot kültürüyle ilerliyor gibi görünüyor.

 

  1. İnsan kaynakları kalitesi

Dünya ülkeleri arasında gelişmiş eğitim sistemleri olduğu, farklı kriterler ve kaynaklara göre sınıflandırdığımız pek çok ülkeye baktığımızda eğitim sistemlerinde yer alan insan kaynaklarının ülkenin en iyi kesiminden geldiği görülmektedir. Bizim ülkemizde ise durum her geçen yıl tersine için grafiğiyle ilerliyor. Son yüz yılı ele alacak olursak eğitimcilerin toplumumuz nezdinde hem sosyal statü hem de ekonomik statü olarak gün geçtikçe değer kaybettiğini görürüz. Bu durumun farklı nedenlerini sayabilmenin yanında en temel sebep değişen toplum ve ekonomik yaşam, öğretmenliği çok fazla tercih edilmeyen bir meslek haline getirmiştir. Bilişsel anlamda belki yüksek potansiyeli olan gençlerin başka meslekleri tercih etmesi anlaşılabilir, ancak okullarımızın da bireyin gelişimine değil de son 30 yılda sınav kazandırmaya odaklanması gün geçtikçe tüm meslekler gibi öğretmenlik mesleğinin de niteliğini düşürdü.

Bütün renkler hızla kirleniyordu,

Birinciliği beyaza verdiler…

Son yıllarda son derece nitelikten yoksun ve niteliğe odaklanmış olan eğitim

sistemimiz sonuçta toplumun genel anlamda tüm sektörlerinde yetişmiş insan kaynağı krizinin oluşmasına neden oldu…

 

  1. Devletin rolü

Eğitim alanı aslında bir anlamda siyasi ideolojilerin sürekli müdahil olmak istedikleri alanlardır. Bu nedenle de eğitim aslında politik bir alandır. Öte yandan toplumsal kültürün yansıması olarak eğitim sisteminin çıktılarının beklenen olup olmadığını ise eğitimciler belirler… Bizim ülkemizde bu tetikleyici sistem zincirleme reaksiyon haline geldi. Devletin süreç içindeki politikalarının belirleyici olduğu bir özel okul problemi sistemimiz içinde problem alanı haline gelmiş durumda. Devletler bu konuda eğitimi özel ve kamu hizmeti olarak ayırmanın yanında karma olarak da yürütmekte. Örneğin Pakistan gibi bir ülkede özel okul oranı çok yüksekken, Finlandiya gibi bir ülkede ise özel okul yok. Bizde durum %10 civarında olsa da tartışmaları tüm sistemi kapsıyor. Devletin kural koyucu ve denetleyici rolünü benimseyerek nitelik artırmak için eğitim sisteminin karar verme süreçlerinde başka paydaşları katması gerekiyor. Bugün salgın sürecinde tekli ve merkezi karar alma süreçlerinin yansımalarını gözlemledik.

 

Son söz olarak altını çizmek isterim ki, eğitim sistemi tartışmalarının değil toplumsal yaşamın ve daha iyi bir dünya hayalinin tarafı olalım.

Bu nedenle de pozisyonlarımızdan ve yaşantılarımız, inançlarımızdan gelen filtrelerle değil her çocuğun özel ihtiyacına uygun karar ve uygulamaları destekleyelim. Daha iyi bir dünya hayali içinde özerk bireyler yetiştirecek eğitim sistemleri görebilmek dileğiyle…

Bir yanıt yazın