Son yıllarda eğitimin konuşulduğu pek çok ortamda 21’inci yüzyıl becerilerinden söz edilmeden konuşmalar bitmiyor. Öte yandan bu konuşmaların yapıldığı ülkemizde okullar da eğitim sistemi de bu tartışmalardan etkilenmiyor ve hatta tersine doğru bir gidiş de söz konusu diyebiliriz.
Bütün tartışmalarda olduğu gibi eğitim ile ilgili tartışmalarda da, biz ülke insanı olarak kesinlikle taraf olmaktan yanayız. Örneğin bir grup özellikle “ara eleman ihtiyacı için meslek liselerinin kalitesi arttırılmalı ve çoğaltılmalı” diye düşündüğü için, bir başka grup ise girişimcilik, teknoloji vb. başka yaklaşımların öğretilmesinin ülkenin geleceğini kurtaracağına inandıkları için hararetle birbirlerini yanlışlamaya çalışıyorlar. Son dönemde birkaç uluslararası eğitim etkinliğinde yine benzer şeyler konuşuluyordu. Bir farkla herkes bir diğerinin tecrübesinden öğrenmeye çalışıyordu.
Olup bitenlere karşı çok duyarlılar
Yenilikçi Öğrenme Merkezi olarak ortaokul ve lise öğrencileriyle yaptığımız Gelecek için Tasarım Programı (GTP) sırasında öğrencilerden öğrendiklerimin bazılarını paylaşmak istiyorum:
– Gençler gerçek konular üzerinde konuşmak istiyorlar! Onlara nasihat ederek veya yaşamlarıyla doğrudan bağ kurulmadan yapılan her şeyi reddediyorlar. Bu yüzden okullar onlar için sadece diploma ve aileleri istediği için gidilen bir an önce özgürlüklerini kazanmaları gereken yerler haline gelmiş durumda. Oysa etraflarındaki yaşamda olup bitenlere karşı çok duyarlılar ve inisiyatif almaya hazırlar. Deneyin gerçek sorunları gündeme aldığınızda sizi şaşırtacak derinlikte tartışmalar ve fikirler oluşturuyorlar.
– Disiplinler arası çalışmak istiyorlar! Ancak derslerin adının verildiği disiplinler değil, düşünce sistematiği olarak disiplinler arası çalışmak. Gerçek sorunlara çözüm ararlarken kullandıkları bilgiyi biz yetişkinlerin yaptığı gibi bu matematik, bu fizik vb. isimlendirmeden kullanıyorlar. Kısacası hayatın doğal akışına uygun yaşamak ve öğrenmek istiyorlar.
Meslek lisesinde okumak istemiyorlar
– Lise yıllarında yaşamda işlerine yarayacak ve hatta meslekleri olabilecek beceriler öğrenmek istiyorlar AMA meslek lisesinde okumak istemiyorlar! Örneğin sosyal problemlere çözüm geliştirmek, girişimcilik, ahşap yontma, elektronik aletler ile üretim vb. becerileri derslerinin yanında öğrenmek istiyorlar. Fakat okullar, en iyiler dahi onlara sadece projeler yaptırıyor, kağıt üstünde harika fikirler ama kimse yapılabilirliğini ve sürdürülebilirliğini denetlemiyor.
– İşbirlikçi öğrenme ve üretmeye çok istekliler! Oysa okul sistemi onları sonuna kadar bireysel ve yarışmada tekilci hale getiriyor. Kazanma duygusu tek bir yönden desteklendiği için okullarımız sosyal ve duygusal öğrenme konusunda notlanacak olsaydı kocaman bir SIFIR alırlardı.
– Ortaokullarımız tam anlamıyla bir açık hava dershanesine dönmüş durumdalar! Özellikle 8’inci sınıf öğrencileri ikinci dönem TEOG sınavlarından sonra “okul bitti” diye düşündükleri için okulda zapt edilmesi imkânsız hale geliyorlar. Okullar o döneme sınavlar, geziler ve aktiviteler koymaya çalışsa da öğrencilerin motivasyonları tükenmiş olduğu için herkes için bir an önce bitmesi istenen kâbus zamanına dönüşüyor. Kısacası 8’inci sınıf döneminin özellikle liseye hazırlık açısından son derece kötü bir yıl haline geldiğini söyleyebilirim.
Ne yapmalı?
Ben bu konuda özellikle liselerin program ve içerik açısından komple yenilenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bağımsız meslek liselerinin yanında yeni ‘Hibrit lise’ modelleri oluşturmalıyız. Bu bir anlamda resmi olarak çok programlı lise, özellerde ise fen teknoloji liseleri gibi denemelerle gerçekleştirilmeye çalışılsa da bu okulların sonunda yine tek tipleştiğini görüyoruz.
Lise öyle olmalı ki bir mezun orada elde ettiği bazı becerilerle hayatını devam ettirebilmeli ve gelecekte gerçekten kendisi ihtiyaç hissettiğinde ihtiyacı olan üniversiteyi bulup gitmeli. Örneğin, lise yıllarında öğrencilerine girişimcilik ve dijital tasarım becerisi kazandıran bir okulun mezunu rahatlıkla kendi dijital tasarım girişimini/işini yapabilir, hayatını buradan kazanabilir. Ne zamanki bu işini ilerletmek için daha derin bilgiye ihtiyacı hisseder o zaman bir üniversite derecesi mi? Yoksa bir sertifika programı mı? İhtiyacı olduğunu karar verir ve eğitime devam eder.
Okulun her yerinde farklı atölyeler olabilmeli. Dijital beceriler yanında insani beceriler harmanlanmalı. Böyle mezunlar oluşturmak için liseyi yeniden tasarlarken şu yaklaşımlarla programı zenginleştirmiş yeni ‘Hibrit liseler’ kurmalıyız;
Girişimcilik / sosyal girişimcilik
Girişimcilik bir mindset yani zihinsel düşünme biçimidir. Bu nedenle de erken yaşlarda geliştirilmelidir. Girişimci dediğimizde herkes sanki hemen para ve iş aklına geliyor gibi hareket ediyor. Oysa bir düşünme biçimidir. Girişimci etrafındaki sorunlara farklı gözlerle bakabilen onları fırsata çevirerek çözümler bulan kişidir.
Elbette bundan ticari gelir elde edenler olacağı gibi sosyal girişim, sosyal inovasyon diyeceğimiz çözümlerde aynı girişimci düşünme biçiminden gelir. Burada girişimciliği vahşi kar peşinde koşan işletmelerle özdeşleştirmeyelim lütfen bu da okulların bir diğer sorunu. Çünkü okul yeterince etik konusunu değer olarak yaşatmıyorsa tek başına girişimci düşünme eğitimi böyle de sonuçlanabilir. O halde bunu etiği değer haline getirmiş okullar yapabilir.
Liderlik ve özyönetim: Liderlik genellikle liderler bağlamında algılanıyor oysa liderlik bana göre özyönetim becerisidir. Kendini tanı, kendini yönet, başkalarını tanı, başkalarına liderlik et! Kısacası Heifetz ve Linsky der ki “Leadership is a behaviour rather than a position. Liderlik bir davranış biçimidir pozisyon değil…”
STEM: Öncelikle ABD´de başlayan şimdi Avrupa ve tüm dünyada yayılmaya başlayan yaklaşım; Science, Technology, Engineering, Mathematics yani Fen, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik eğitimi. Bu alanların eğitiminin erken yaşlarda başlayarak üretim odaklı güçlendirilmesinden söz ediyoruz. Ülkemizde bu konuda çok önemli adımlar başladı ve sonbaharda bir sempozyum olacak. Bu konuda çok daha fazla bilgiyi Türkçe kaynak olarak değerli meslektaşlarımızın hazırladığı http://fetemm.tstem.com/ bağlantısından elde edebilirsiniz.
MAKER: MAKER hareketi dijital araçlarla gerçek problemleri ve ihtiyaçları çözmek, üretmek, denemek ve yaratıcılık üzerine kurulmuş bir felsefedir. 21’inci yüzyıl okullarında oku, izle, dene, öğren ve üret diye tarif edilebilen, ihtiyaç duyduğunu üret yaklaşımı olarak bulunması gereken bir yaklaşımdır. Bu amaçla dünyada ve ülkemizde okullarda kulüpler yoluyla ve/veya derslerin içinde uygulanmaya başladı.
Tasarım odaklı düşünme: Stanford Üniversitesi D.School yaklaşımı olarak hızla yayılıyor. Ideo şirketi çevresinde öncelikle ürün tasarımında kullanılan yaklaşım şimdilerde özellikle okulda kullanılıyor. Özellikle her tasarımın bir ihtiyaçtan doğduğu yaklaşımı nedeniyle kullanıcı deneyimini ve beklentisini öne çıkarır. Dolayısıyla okullarda tasarım odaklı düşünme yaklaşımı öğrenenin ve çevrenin ihtiyaçlarını ve beklentilerini öne alan bir öğretim ve planlama yaklaşımı demektir.
Sonuç olarak, yukarıda sözünü ettiğim tüm yaklaşımları YÖM olarak kuruluşumuzdan bu yana uyguluyoruz ve bu deneyimlerimizden edindiğim tecrübe ile Hibrit Liseler tasarlamalıyız diyorum. Bu yaklaşımlar birbirinden bağımsız değil. Bir felsefe olarak okulun programını üstüne inşa etmemiz gereken iskelet. Böyle okullara en iyi örneklerden birisi San Fransisco Nueva School.
@kayhankarli