21. yüzyılda meslekler yerini işlere bırakırken,  öğreten değil öğrenen öğretmenlere ihtiyacımız var!

21. yüzyılda meslekler yerini işlere bırakırken, öğreten değil öğrenen öğretmenlere ihtiyacımız var!

  1. Merhabalar Kayhan Bey. Öncelikle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için teşekkürler. Biraz sizi tanıyabilir miyiz?

Asıl ben teşekkür ederim. Sizler gibi böylesine algısı açık, üretken, yenilikçi bakış açısına sahip gençlerle buluşmaktan her seferinde büyük bir keyif alıyorum. Kendimden ve kolektif bir akıl ortaya koyarak öğrenme yoldaşlarımızla beraber oluşturduğumuz öğrenme ekosisteminden kısaca şöyle bahsedebilirim: 30 yılı aşkın eğitimcilik hayatımın her anında sosyal fayda yaratmayı önceleyen girişimlerin içinde yer aldım. Bu doğrultuda, önce üniversite arkadaşım daha sonra da hayat arkadaşım olan Göknur Karlı ile birlikte yaşam boyu sürdürdüğümüz bir öğrenme yolculuğuna çıktık. Bu süreçte sırasıyla eğitimciler ve eğitim kurumları için programlar tasarladığımız Yenilikçi Öğrenme Merkezi’ni (YÖM), ardından Beceri Odaklı Yenilikçi Eğitim Programı (BOYEP) ile 21. yüzyılda çözüm üretebilen, problem çözebilen, işbirliği yapabilen, yaşam becerilerine sahip nesiller yetiştirmek hedefiyle anaokulu, ilkokul ve ortaokul seviyesinde eğitim verdiğimiz Yenilikçi Öğrenme Okulları’nı yani YÖM Okulları’nı kurduk. Daha sonra dijitalleşmenin hayatımızın her alanını etkilediği gibi eğitimi de doğrudan etkilediğini gördük ve Türkiye’nin ilk dijital öğrenme pazaryeri olan Legonimbus’u kurduk. Eğitim kurumlarının yanı sıra, Legonimbus Akademi ile de öğrenme meraklısı bireylere öğrenme çözümleri sunduk. Oluşturduğumuz öğrenme ekosisteminde eğitim kurumlarına kreatif ajans hizmeti sunan YÖM Ajans, birçok farklı alanda ve temada kamp ve etkinlikler düzenleyen YÖM Kamp, 6 binden fazla eğitim içeriğini barındıran dijital öğrenme platformu e-academy ve kendi geleceğini tasarlayabilen gençler için oluşturduğumuz Türkiye’nin ilk hibrit lisesi olan YÖM Hibrit Anadolu Lisesi de yer alıyor.

  1. Gelenekselin dışında bir eğitim sistemini benimsemişsiniz. Benimsemekle kalmamış, bir de girişime imza atmışsınız. YÖM Okulları… Bu fikir nasıl ortaya çıktı? Biraz bahsedebilir misiniz…

YÖM Okulları’nın çıkış noktasını özetlerken, işin biraz da ironik bir tarafı var, kısaca bahsedeyim. Biz Yenilikçi Öğrenme Merkezi (YÖM) olarak eğitim kurumları için gelenekselin dışında, yenilikçi, sürdürülebilir öğrenme programları tasarlıyorduk. Etkisini doğrudan gördüğümüz, çağımıza uygun, modern programlardı bunlar. Bu programları kullanmaları için farklı eğitim kurumlarıyla görüştüğümüz sıralarda, kurumlardan bize şöyle tepkiler geliyordu: “Sizin okulunuz yok ki! Bu programların uygulanabilir olduğunu nereden bileceksiniz.” Bunun üstüne, öğrenme yoldaşı arkadaşlarımızla birlikte “Haydi! Kendi okulumuzu kuralım da o eğitim programları nasıl uygulanabiliyormuş herkes görsün” dedik. 2017 yılında, bu motivasyonla yola çıktık ve bugün geldiğimiz noktada İstanbul’da Ataşehir, Göztepe, Cadde ve Hasanpaşa’da, İzmir’de ise Güzelbahçe yerleşkelerimizde eğitim vermeye devam ediyoruz.

  1. com ve BOYEP programınız hakkında bilgi verebilir misiniz?

Hayat denen bu çetrefilli yolculukta hepimiz öğrenme yoldaşıyız aslında! Öğrenmenin tamamlanan bir şey olmadığı, yaşam boyu sürdüğü inancıyla hareket ediyoruz. Çünkü insanın kendini gerçekleştirebilmesinin, yani potansiyelini ortaya çıkararak kendini geliştirmesinin yegane yolunun öğrenmeden geçtiğini düşünüyoruz.

BOYEP (Beceri Odaklı Yenilikçi Eğitim Programı) ile “maker” yani “yapan” çocuklar yetiştirmeyi önceliyoruz. Günümüzde kullanılan eğitim programlarının çağın ihtiyaçlarını karşılayamadığını, hem ulusal hem de evrensel kaynaklardan yararlanamadığını acı bir şekilde tecrübe etmiştik. Biz de, Türkiye’deki eğitim ekosisteminin paydaşları olarak bu eksikliğimizin üstüne gittik. Değişime ayak uyduran, gelişime liderlik eden, elindeki kaynakları kullanarak üreten, eleştirel düşünen, problem çözen, olumlu iletişim kuran, işbirliği yapan, özyönetimi yüksek, inovatif ve girişimci bireylerin yetişmesi için BOYEP’i tasarladık.

  1. Türkiye eğitim sistemi içerisinden buralara gelmiş ve hâlâ üzerinde çalışmalar yapan biri olarak eğitim sistemimiz hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiyede olması gereken, uygulanabilecek eğitim sistemi sizce nasıl olmalı?

Türkiye’deki eğitim sistemi, ne yazık ki gelenekselliğin esiri olmuş durumda. Eğitim kurumlarımız, yöneticisinden eğitimcisine Türkiye’deki potansiyeli açığa çıkaracak yeniliklere ayak uydurma noktasında güçlük çekiyor. Sınav temelli yaklaşım, çocuklarımızın ve gençlerimizin yeteneklerini keşfetmelerine, yaşam becerilerini geliştirmelerine engel oluyor. Hal böyle olunca, iyi eğitim modelleri, iyi örnekler de azınlıkta kalıyor.

Ben bu konuda, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hem yüz yüze hem de online öğrenmenin bir arada sürdürüldüğü, hibrit eğitim modellerinin yaygınlaşması gerektiğini düşünüyorum.

  1. Dünyada uygulanan çeşitli eğitim sistemleri var. Siz de birçok ülkede çalışmalar yapmış biri olarak “en ideal eğitim sistemi hangi ülkenin?” sorusuna nasıl bir cevap verirsiniz?

Dünyada eğitim alanındaki gelişmeleri her zaman yakından takip etmeye çalışıyoruz. Türkiye’nin ilk dijital öğrenme pazaryeri olan Legonimbus’u kurarken de aslında yola çıkış noktamız buydu. Dünyadaki en iyileri Türkiye’deki eğitim ekosistemine kazandırmak… Legonimbus aracılığıyla, Finlandiya’da yılın en iyi online eğitim programı ödülünü almış erken yaşta İngilizce eğitim programı Moomin’den, BYU online lisesinden ABD Çift Diploma Programı’na, Singapur merkezli Kariyere Hazırlık Eğitim Programı YouthCast’ten, uluslararası etik kodlar akreditasyonuna kadar eğitim alanında birçok yeniliği ekosisteme kazandırdık. Modern, sürdürülebilir, verimli ve etkin eğitim programları veya modelleri dünyanın neresindeyse, biz orada bulunmaya, anlamaya ve bizim ihtiyaçlarımıza uyarlamaya gayret ediyoruz.

  1. Bir eğitimci öğrenciye nasıl bir yaklaşım sergilerse veya ne tür katkılarda bulunursa sizin nazarınızda başarılı bir eğitimci olur?

Her şey merak etmekle başlıyor. Öğrenciden önce ona yoldaşlık edecek öğretmenin meraklı olması gerektiğine inanıyoruz. Bizim öğreten değil, öğrenen öğretmenlere ihtiyacımız var! Ve elbette yeni öğrenme araç ve ortamlarına uyum sağlayabilen, çağın gelişmelerini yakalayabilen eğitimcilere…

  1. Hayat kendimizi keşfetmekle anlamlanıyor ve şekilleniyor. Öyleyse bireyler kendilerini keşfetme konusunda nasıl bir yol izlemeli?

Aslında bu soru, söyleşinin başından beri etrafında dönüp durduğumuz bir olguya işaret ediyor. Asıl belirleyici olan, kendimizi ve yeteneklerimizi keşfetme, açığa çıkarma konusunda faydalandığımız öğrenme modelleri. Bir çocuk düşünelim: Ahşapla, seramikle, toprakla, kodlamayla, tasarımla, müzikle, dansla doğrudan ilişkiye geçmezse o alanlardaki yeteneklerini nasıl keşfedebilir ki? Şu noktayı da kesinlikle ıskalamamalıyız: 21. yüzyılda meslekler yerini işlere ve spesifik uzmanlıklara bırakıyor. O yüzden farklı alanlarda birçok beceriye sahip, donanımlı nesiller yetiştirmek asli vazifemiz olmalı.

  1. Son olarak Z kuşağına iletmek istediğiniz bir mesaj ve röportajımıza eklemek istediğiniz şeyler var mı?

Z kuşağından gençler, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaşam pratiklerimizi ve alışkanlıklarımızı değiştiriyor. Bizim gibi dijital göçmen değil, dijital yerli oldukları için, yeni dünya becerilerine kolaylıkla uyum sağlayabiliyorlar. Algılama ve tahammül eşikleri de oldukça yüksek! Ben Z kuşağı ile iletişimde olmaktan büyük keyif alıyorum. Benim gibi X kuşağının gençlerine katlandığınız için de sizlere ayrıca teşekkür ediyorum 🙂 Hepinize sevgilerimi gönderiyorum.

Bir yanıt yazın