-mış Gibi Bir Eğitim Sistemi

-mış Gibi Bir Eğitim Sistemi

Şu sosyal paylaşım sitelerinde sıklıkla dolaşan hayalde olan ve gerçekte olan şeklindeki resimleri hepiniz görmüşüzdür. Bu görsellerde iki kare vardır:

Birinci karede “görünürde olan” diğerinde ise “gerçekte olan” şeklindedir. Aşağıdaki örnekte gördüğünüz gibi 🙂

Görünürde-Gerçekte

Bu resimlerde verilen fotoğraflara baktığımızda herhangi bir durumun insanların gözlerindeki görünürdeki hali ve gerçekte olan, yani yaşanan durumun gerçeklik hali arasındaki farkı gördüğümüzde çok şaşırırız. Birbirinden çok farklı da olsa insan, var olmayan bir hali görünürde yaşamayı nasıl bu kadar sever hayret ederiz.

Gerçek zordur. Bir şeyi görünürde iyi kılmak sadece gözle bakıp farklı bir şey görerek kendini kandırmak çok kolay ilerleyen bir süreçken, gerçeği yaratmak ve kabullenmek müthiş bir enerji ve uğraş gerektirir.

İşte “-mış gibi olmak” bir şeyin öyleymiş gibi görünmesine ve yaşanmasına karşılık gelir. Tam da çevremize bakıp görünürde dolu, içine baktığımızda bomboş bir tabloyla karşılaştığımız şeyleri temsil eder.

-mış gibi olmanın ne olduğunu genel anlamda konuştuğumuza göre şimdi gelelim asıl meselemize:

“ -mış Gibi Bir Eğitim Sistemi”

Bilirsiniz eğitim alanında 2006’dan bu yana çok büyük reformlara gidildiği ağızdan ağıza dolaşır. Gerek felsefi anlamda, gerekse işleyiş anlamında “Çağdaş Eğitim Anlayışı”, “Yapılandırmacı Yaklaşım”, “Öğrenci Merkezli Öğretim Anlayışı” gibi birçok eğitim anlayışının benimsendiği ve eğitim sistemimizde bunların uygulamaya geçirildiği söylenir durulur. Söylemler, politikalar bunlar üzerine kuruludur.

Bu eğitim anlayışları çoğu şeyde olduğu gibi gelişmiş ülkelerin birçok uygulama ve eğitim bilimleri alanında yaptıkları bilimsel, akademik çalışmalar sonucunda kendi kültürel ve toplum anlayışlarına göre geliştirdikleri eğitim anlayışlarıdır. Ve gerçekten bu eğitim anlayışları kendi dinamikleri ve kültürel zeminleri dahilinde etkili sonuçlar vermiş ve vermeye de devam ediyor.

Peki, bizde neden uygulamaya geçemedi…

Bizim kendi özelimizde 2006’dan bu yana elde ettiğimiz sonuçlara, araştırmalara baktığımızda bu eğitim anlayışlarını –mış gibi yaşadığımızı, görünürde olduğunu fakat uygulamada duvara tosladığımızı rahatlıkla gözlemleyebiliriz.

  • Özellikle kendi eğitim sistemimizin çıktısı olarak benimsediğimiz sınav başarısında her sene “0” çeken çocuklarımızın büyük oranını gururla medyaya sunarak, çuvaldızın ucunu kendimize döndürmeden hep onlara batırdık.
  • Uluslararası yapılan PISA sınavlarında her sene son sıralarda yer almamıza hep şaşırdık kaldık. Oysa, üst sıralarda yer alan ülkelerde de bizdekinin aynısı eğitim modellerinden yok muydu ya…
  • Öğrenci motivasyonu, okula aidiyet gibi alanlarda yapılan araştırma sonuçları öğrencilerin okula kendini ait hissetmediği, mutsuz oldukları gibi sonuçlarla karşılaşılmış durumda.
  • Öğretmenlerin mesleki motivasyonları da bir o kadar sınırların altında…
  • Okullarda bir gelişim ve değişim iklimi yaratmak için yapılan çalışmalara destek yok denilecek kadar az…

Tüm bunların dışında ulusal anlamda yapılan çeşitli araştırmaların sonuçlarına göre (Taneri ve Demir, 2013; Yelken, Üredi, Tanrısever ve Kılıç, 2010; Karadağ, Deniz ve Korkmaz, 2008; Atasoy ve Akdeniz, 2007), bu eğitim anlayışını uygulamaya taşıma açısından sınıfta kaldığımız ortadadır.

İthal ettiğimiz bir sistem shut down oldu ve mavi ekran verdi… Bakalım önümüzde daha ucuza alabileceğimiz, sorgulamadan kabul edeceğimiz eğitim programları olacak mı?

Yani işin açıkçası temelinde bize uygun olmayan –mış gibi bir eğitim sistemiyle felsefede yani dilde var olan, fakat uygulamada olmayan bir eğitim sistemini yaşamak bizim için giderek sakıncalı hale geliyor ve gelmeye de devam edecek gibi…

Son olarak Kafka’nın da dediği gibi “Olmamasına razıyım. Oluyormuş gibi olmasın yeter!” Olmamasına razı olalım ki sorunun kaynağını bulabilecek farkındalığa erişebilelim. Oluyormuş gibi oldukça, –mış gibi bir eğitim sistemini yaşayarak sorunları halının altına süpürmeye devam etme ihtimalimiz çok yüksek.


 

Barış Sarısoy / twitter: @barissrsy 

Yazar

Akademik Koordinatör & Eğitmen

4 comments

    • Teşekkürler Özgen hocam. Umarım giderek bu problemlere biz öğrenme yoldaşları olarak birlikte çözümler üretebiliriz…

  • “Taşlar yoksa, kemer de yoktur.” http://www.guneslibirgun.com/butunluk/ karar vericiler bu öyküden ders aldığı gün değişim başlar belki.. Taşın yok sayılmasıydı hep mış gibi çözümlerin yıkılmasına neden olan. İyi iş eline yüreğine sağlık Barış hocam.

    • Katkın için teşekkür ederim Sedat hocam. Aysun hocanın kaleminden ve senden canlı olarak dinlediğim bu hikayeyi, anlatmak istediğim durumların çözümüyle ilişkilendirmen bana farklı bir pencere yarattı.Desteğin ve her daim öğrenme yoldaşlığın için sağol, varol…

Bir yanıt yazın