En Doğru Okul Neden “Öğrenen” Okuldur?

En Doğru Okul Neden “Öğrenen” Okuldur?

Arada geçmişte izlediğim, bende iz bırakan filmleri dönüp tekrar izlemeyi severim. Geçen gün 2006 yılında yayınlanan ve Will Smith’in başrolde oynadığı “Pursuit of Happiness” (Tükçe’ye Umudunu Kaybetme olarak çevrilen) filmi izlemek esti. Şüphesiz filmde birçok etkileyici sahne var.

(Bu arada eğer izlemediyseniz filmin tamamını izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.)

Benim en etkilendiğim ve konumuzla ilişkili olan sahne filmin sonuna doğru yaşanan iş görüşmesi sahnesi. Bu sahnede Will Smith’in canlandırdığı filmin ana karakteri Chris, başta uygunsuz bir kıyafetle gelmek zorunda kalması gibi birçok badire atlattıktan sonra iş görüşmesine yetişmeyi başarır. Doğal olarak görüşme kötü bir şekilde başlar. Fakat görüşmenin sonuna doğru Chris kendini karşısındaki kişilerin onunla ilgili düşüncelerini değiştirecek şekilde şöyle tarif eder:

“Bakın ben şöyle biriyim; eğer bana bir soru sorarsanız ve ben de cevabı bilmiyorsam bilmiyorum derim. Ve şundan emin olun; cevabı nasıl bulacağımı bilirim ve sonunda da o cevabı bulurum.”

Aslında Chris burada en önemli becerisinin “öğrenebilme” becerisi olduğunu ve bu becerinin de kendi istediği iş için ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır.

İçinde bulunduğumuz çağa baktığımızda, sözüne önem verilmesi gereken birçok kişinin üzerine basa basa belirttiği “öğrenebilme” becerisi muazzam şekilde önemli hale gelmiştir. Örnek olarak iş ilanlarının bir çoğunda buna benzer bir kritere rastlamanız mümkün.

Bu beceriye sahip biri “nerede, hangi şartlarda, hangi konuda neyi öğrenmesi” gerekiyorsa onu kendi başına nasıl öğrenmesi gerektiğini biliyor olacaktır. Aynı Chris’in vurguladığı gibi; cevabı bilmese bile, bir şekilde allem edip kallem edip cevaba ulaşacaktır.

Peki, neden en doğru okul öğrenen okul?

Birçok kişiye ve birçok bakış açısına göre doğru okul tanımı farklılaşabilir. Farklılaşmalı da bence. Çünkü her okulun kendine göre çizdiği bir yol, anlayış hitap etmeye çalıştığı bir kitle var. Bu farklılaşmalar okullar açısından ve “doğru” okul olup olmadıkları açısından tartışılabilir faktörlerdir. Fakat bir okulun doğru okul olması konusunda tartışılamayacak bir kriter varsa okulun “öğrenen” okul olmasıdır.

Bunun en büyük nedeni bence, Ronald Barth’ın vurguladığı şu sözlerde gizli:

“Eğer çocuklar her gün her biri birer ömür boyu öğrenci olan yetişkinleri gözlemleyerek onlarla birlikte yaşayıp, çalışabilselerdi ömür boyu öğrenen olma ihtimalleri kim bilir ne kadar yüksek olurdu?”

Aslında bize bu söz birçok şey anlatıyor. Birincisi çocukların içinde bulundukları ekosistemden model alarak öğrenmenin eğlenceli ve keyif veren bir uğraş olduğunu anlamalarını… İkincisi öğrenmeyi, onun yaşından dolayı üstlenmesi gerektiği anlamsız ve yetişkinler tarafından üzerine yüklenen, zoraki bir görev algısından çıkmasını. Çünkü tüm okul eğer öğrenense bu bir görevden ziyade okuldaki her birey için, okulun iklimi için yaşam biçimi halindedir…

Peki, bu kadar önemli bir beceriyi modelleyecek okullar “öğrenen” olma konusunda ne durumdalar?

Bu konuyla ilgili gözlemlediğim üç tip okul anlayışı var:

1-Biz öğrenmeyiz öğretiriz.

Öğretmenseniz veya çocuğunuzu okula teslim edecek bir veliyseniz lütfen böyle bir okulun olduğu bölgeden koşarak uzaklaşın.

Böyle bir okulda her şeyden önce akademik başarı gelir, hiyerarşi üst düzeydedir ve hiyerarşinin en altında kalan çocuklar öğrenmenin sıkıcı, keyifsiz ve yetişkinler tarafında dayatılan bir görev olduğu algısını kazanırlar.

Zaten her şeyi bildikleri için hiçbir şekilde öğrenmeye, gelişmeye yatırım yapmazlar. Gereksiz olarak görürler.

2-Biz zaten her şeyi biliriz.

Böyle okullarda da aynı şekilde başarı her şeyden önemlidir. Belki yenilikleri takip ederler ama öğrenmeye kesinlikle kapalılardır. Çünkü zaten her şeyi yaptıkları düşünürler. Böyle bir okul kendi kapalı kutusunda yaşarken birçok konuda iş birliğine kapalıdır.

Okul her konuda mükemmeldir, öğretmeden öğrenmeye geçmek çok zor hale gelir. Öğrenme okulun ikliminde -mış gibi olmaktan öteye geçemez.

3-Okulun içindeki herkes bir öğrenendir.

Okul öğrenmeyi destekler, öğretmenlerin ve tüm çalışanlarının öğrenmesine, yeniliklere yatırım yapar. Öğretmenlerin eğitim dışında farklı birçok alanda becerileri vardır. Böyle bir okulda en önemli dinamik iş birliğidir.

Bilginin yarattığı hiyerarşi oluşmaz ve başarıdan önemli olarak “yaşantı” merkeze alınır. Her bir yaşanmışlıktan öğrenme çıkarılır ve okul gelişerek yaşamına devam eder.

Eğer çocuklarımızın gerçekten birer yaşam boyu öğrenen, Chrish’in iş görüşmesinde ifade ettiği gibi herhangi bir şeyi bilmiyorsa bile bir şekilde onu nasıl öğrenebileceğini bilen, öğrenmeyi görevden ziyade keyif veren bir uğraş olarak gören bireyler olmasını istiyorsak üçüncü okul tipi, bizim için en uygun olanı olacaktır. Kısacası kim olursanız olun veya nasıl bir anlayışa sahip olursanız olun sizin ve çocuğunuz için en doğru okul bütün iklimiyle birlikte “öğrenen”, bu anlayışı eyleme dönüştüren okuldur.


Barış Sarısoy /twitter: @barissrsy

YÖM Akademik Koordinatörü 

 

Yazar

Akademik Koordinatör & Eğitmen

Bir yanıt yazın